Bir zamanlar Kuruçay Ormanı’nın kıyısında, toprağın altında ince ince tüneller ören bir karınca kolonisi yaşardı. Bu koloninin en çalışkanlarından biri de Kara, küçücük ama aklı büyük bir karıncaydı.
Yazın en sıcak günlerinde, koloninin hemen yanında bir ağacın dallarında ise Lira adında genç bir ağustos böceği yaşardı. Lira, diğer ağustos böcekleri gibi yalnızca çalmak için değil, dinlemek için de şarkı söylerdi. Şarkılarını rüzgâra öğretir, yapraklara fısıldardı. Bu yüzden ormanın pek çok canlısı onu severdi.
Fakat karıncalar… her zaman değil.
Bir sabah Kara, sırtında kocaman bir buğday tanesiyle geçerken Lira’nın şarkısını duydu:
“Rüzgâr gider, iz bırakır;
Toprak duyar, söz saklar;
Emeğinle sevincin bir gün mutlaka buluşur.”
Kara durdu, bir an dinledi ve homurdandı:
— Lira, sen hiç yorulmuyorsun! Bizim gibi çalışan yok musun? Kış gelecek, herkes hazırlık peşinde. Şarkı karnımızı doyurmaz.
Lira gülümsedi:
— Haklısın Kara. Ama şarkılar bazen kalpleri doyurur. Hem ben de kış için bir şeyler düşünüyorum merak etme.
Kara, “ne düşünecek acaba?” diye düşüne düşüne işine döndü.
Günler geçti, sıcaklık azaldı. Karıncalar kış hazırlarına gömüldü. Lira ise her gün aynı ağacın tepesinde, rüzgâra yeni bir şarkı öğretiyordu.
Bir gök gürültülü akşam, ormana büyük bir fırtına çöktü. Rüzgâr dalları kırdı, tünelleri çamurla doldurdu, karınca kolonisi suyla boğuldu. Kara ve arkadaşları güçlükle üst tünel odasına sığındılar fakat erzaklarının çoğu sulara karışmıştı.
O sırada Lira, rüzgârın unuttuğu bir şarkıyı hummalı bir şekilde mırıldanıyor, ağacın içindeki kovuğa sığınmıştı. Fakat aşağıdaki dostlarının tehlikede olduğunu unutamıyordu.
Sabah olunca fırtına diner dinmez Lira tünelin başına uçtu:
— Kara! İyi misiniz?
Kara başını kaldırdı, yüzü solmuş, sesi titriyordu.
— İyiyiz ama yiyeceklerimizin çoğu yok oldu. Kışı çıkaramayız…
Lira gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı. Sonra:
— Benim de kış için bir hazırlığım vardı, demiştim ya… Şimdi zamanı geldi.
Ağacın tepesine geri uçtu. Yaprakların arasındaki küçük bir saklı dala dokundu. Orada, yaz boyunca rüzgârın taşıdığı tohumlardan oluşmuş küçük bir yiyecek yuvası vardı. Rüzgâr Lira’nın şarkılarını taşırken, Lira da rüzgârın bıraktığı tohumları toplamıştı.
Hepsini karıncalara getirdi.
Kara şaşkınlıkla bakakaldı:
— Sen bütün bunları bizim için mi sakladın?
Lira gülümsedi:
— Şarkılar bana tohumların nerede olduğunu söyler. Rüzgârla konuşmayı bilirim. Siz çalışırken ben de dinledim, öğrendim. Herkesin emeği farklıdır, Kara. Önemli olan onu doğru zamanda paylaşmak.
Karıncalar Lira’yı kolonilerine buyur ettiler. O günden sonra Kara, Lira’nın şarkılarını daha dikkatle dinlemeye başladı. Lira da zaman zaman karıncaların kış odasında şarkılar söyledi. Yiyecek azaldığında Lira’nın şarkıları karınca kalplerini ısıttı.
Kış bittiğinde Kara şöyle dedi:
— Meğer çalışma sadece taşımak değilmiş, Lira. Bazen bir şarkı bile koca bir koloniyi kurtarabilirmiş.
Lira ise hafifçe kanat çırptı:
— Ve meğer bir koloni, bir ağustos böceğine hiç bilmediği bir dostluk sıcaklığı verebilirmiş.
Ve Kuruçay Ormanı, o günden sonra rüzgârın her geçtiğinde fısıldadığı yeni bir şarkı öğrendi:
“Emeğin şekli ne olursa olsun,
Paylaşınca çoğalır.”
