Akşehir’de günlerden bir gün, Nasrettin Hoca’nın yan evine yeni bir komşu taşınmış. Adının Kurnaz Kâmil olduğu söylenirmiş. Adı gibi huyu da kurnaz mı kurnazmış; fırsatını buldu mu kimsenin fark etmediği küçük oyunlar yapmadan duramazmış.
Kâmil önce Hoca’nın halini hatırını sorar, sonra da gözü Hoca’nın bahçesindeki tavuklara, bostana, dut ağacına takılırmış. “Hoca’nın malları çok, nasılsa bir şey anlamaz” diye düşünürmüş kendi kendine.
Birinci Kurnazlık: Yumurta Meselesi
Bir sabah Hoca’nın kapısı çalınmış.
Kurnaz Kâmil elinde bir sepetle durmuş:
— Hocam, şu yumurtaları sana getirdim. Tavukların çok yumurtluyor, sen fark etmezsin… Ben topladım.
Hoca şaşırmış.
— İyi ama benim tavuklarım iki gündür hiç yumurtlamadı?
Kâmil hiç bozuntuya vermemiş:
— Demek ki sana bereket olsun diye yeniden başladılar!
Hoca o an bir şey dememiş ama içinden “Bunda bir bit yeniği var” diye geçirmiş.
İkinci Kurnazlık: Dut Ağacı Oyunu
Ertesi gün Kâmil, Hoca’nın avlusunda dolanırken gözü dut ağacına takılmış. Hoca evde yokken ağaca tırmanmış, duta doymuş da doymuş. O sırada Hoca çıkagelmiş:
— Kâmil, ne yapıyorsun orada?
Kâmil hiç istifini bozmadan:
— Hocam, rüzgâr beni buraya çıkardı. Ağaç sallandı, ben de tutunmak için duta sarıldım. Yemesem düşerdim vallahi!
Hoca gözlerini kısmış ama yine bir şey dememiş.
Üçüncü Kurnazlık: Kuyu Meselesi
Bir akşam Kurnaz Kâmil koşarak Hoca’nın kapısına gelmiş:
— Hocam! Sizin kuyuda altın gördüm! İçine düşecekti neredeyse! Ben de korkudan kapağını kapattım!
Hoca bu kurnazlıkların artık sonu gelmediğini anlamış.
Ertesi sabah Hoca bir plan yapmış.
Hoca’nın Oyunu Başlıyor
Ertesi gün Hoca Kâmil’i çağırmış:
— Komşu, bahçeye bir bakayım dedim, bizim tavukların yumurtaları değişik olmuş. İçleri altın gibi parlıyor! Ama korkarım büyüsü bozulmasın. Sen kurnazsın, bilirsin; bu tür yumurtalar gözü olanı çarparmış!
Kâmil’in gözleri ışıldamış:
— Altın yumurta mı?
Hoca ciddi bir ifadeyle:
— He ya. Ama dikkat et, yaklaşanı çarpıp sersemletir!
Kâmil sabredememiş. Hoca’nın arkasını dönmesini bekleyip kümese koşmuş. İçerideki yumurtalara uzandığı anda Hoca’nın kurduğu düzenek çalışmış: Tavanın ucuna bağladığı un torbası pat diye aşağı düşmüş, Kâmil’i baştan aşağı beyaza boyamış.
Kâmil neye uğradığını şaşırmış. Hoca da bir köşeden çıkıp:
— Komşu, söyledim ama dinlemedin. Çarpacak dedim, çarptı işte!
Kâmil utanmış, sıkılmış.
Masalın Sonu
O günden sonra Kurnaz Kâmil ne Hoca’nın tavuklarına göz dikmiş, ne dutlarına, ne de kuyudaki hayali altınlara… Çünkü anlamış ki kurnazlık yapana, gerçek kurnaz kimmiş er geç belli olurmuş.
Ve böylece Hoca’nın mahallesinde huzur yeniden yerine gelmiş.
