Bir varmış, bir yokmuş…
Uzak bir vadide, minicik bir kelebek yaşarmış. Adı Pırpır’mış. Kanatları incecik, hafif bir rüzgârla bile dans edermiş.
Ama Pırpır bazen üzülürmüş. Çünkü kendi rengini bilmezmiş.
“Benim rengim ne acaba?” dermiş gökyüzüne bakarak.
Bir sabah rüzgâr ona fısıldamış:
“Git Gökkuşağı Tepesi’ne, orada Renkli Çiçekler yaşar. Belki onlar bilir.”
Pırpır hemen yola çıkmış.
Dağları geçmiş, ırmakları aşmış, sonunda rengârenk bir tepeye varmış.
Orada kırmızı laleler, sarı papatyalar, mavi menekşeler gülümseyerek dans ediyormuş.
Kırmızı Lale demiş ki:
“Ben cesaretin rengiyim.”
Sarı Papatya gülmüş:
“Ben neşenin rengiyim.”
Mavi Menekşe fısıldamış:
“Ben huzurun rengiyim.”
Pırpır hepsini dinlemiş, sonra gülümsemiş:
“Ben bazen cesur, bazen neşeli, bazen de huzurluyum… Demek ki benim rengim hepsi!”
O anda Pırpır’ın kanatları gökkuşağı gibi parlamaya başlamış.
Kırmızı, sarı, mavi, yeşil… Hepsi bir arada, tıpkı kalbindeki duygular gibi.
O günden sonra Pırpır Kelebek nereye uçsa, gökyüzü biraz daha renklenirmiş.
Ve her gece, uyumadan önce fısıldarmış:
“Her renk güzeldir, tıpkı her kalp gibi…”
