Bir sabah güneş denizin üzerinden yavaşça yükselirken, Temel Reis teknesinin güvertesinde esneyip gerindi. “Güzel bir gün olacak!” dedi kendi kendine. Ama içten içe bir şeylerin ters gittiğini hissediyordu.
Tekneye girdiğinde, her sabah olduğu gibi kahvaltısını hazırlamak için dolabı açtı. Ama o da ne? Ispanak kutusu yoktu!
Temel’in gözleri faltaşı gibi açıldı.
— Amanin! Ispanağım olmadan bir hiçim ben!
Dolabı, sandığı, hatta yağ tenekesinin içini bile aradı ama ıspanak kutusu ortada yoktu.
Tam o sırada Safinaz geldi.
— Temel, neden bu kadar telaşlısın?
— Safinaz! Ispanağım kayboldu! Onsuz denize bile çıkamam!
Safinaz, düşünceli bir şekilde çenesini kaşıdı.
— Belki Kaba Sakal’ın işidir. Dün seni limanda görmüştü, kıskanmıştır yine.
Temel’in kaşları çatıldı.
— Şayet o yaptıysa, o ıspanağın hesabını verecek!
Denizlerin Altında Bir Tuzak
Temel Reis motorunu çalıştırdı ve açık denize doğru yol aldı. Gökyüzü griye dönüyor, rüzgar şiddetleniyordu. Tam o sırada, uzaktan Kaba Sakal’ın siyah yelkenli gemisini gördü. Gemiden kahkahalar yükseliyordu.
— Hah! Ispanağını mı arıyorsun Temel? Artık o benim!
Kaba Sakal elinde yeşil bir kutu sallıyordu.
Temel’in gözleri karardı.
— O benim gücüm, benim kalbim o!
Ama Kaba Sakal sinsice gülerek kutuyu denize fırlattı!
Kutunun içindeki ıspanaklar parlayarak suya karıştı, sonra denizin derinliklerine gömüldü.
Temel suya atladı, ama dalgalar onu geri itti.
Tam o sırada, bir ses duydu:
— Temel Reis, buraya gel!
Ses, denizin altından geliyordu.
Deniz Altı Krallığı
Temel gözlerini açtığında kendini Mercan Krallığı denilen büyülü bir yerde buldu. Rengârenk balıklar, deniz atları ve ışıldayan deniz yosunları etrafında dans ediyordu.
Karşısına kocaman bir deniz kaplumbağası çıktı.
— Ben Krallığın koruyucusu Turtos. Kaba Sakal senin ıspanağını çaldı ama onu sihirli sulara attı. Artık sadece Gerçek Cesaret Taşı ile onu geri alabilirsin.
Temel şaşırdı.
— Nerede bulurum o taşı?
— En karanlık mağarada… ama dikkat et, orada korkuların seni bekliyor.
Temel derin bir nefes aldı.
— Ben Temel Reis’im. Korkularla baş etmesini bilirim!
Korkuların Mağarası
Mağaranın içi karanlıktı. Duvarlardan su damlıyor, yankılar uğulduyordu.
Birden Temel’in karşısına dev bir gölge çıktı — kendi korkusuydu!
Gölge bağırdı:
— Sensiz ıspanağın işe yaramaz! Sen güçsüzsün!
Temel yumruğunu sıktı.
— Güç kutuda değil, yürekteymiş meğer!
Böyle deyince gölge eriyip yok oldu. O anda mağaranın ortasında yeşil bir ışık belirdi: Gerçek Cesaret Taşı!
Gücün Kaynağı
Taşı eline alır almaz su parladı, dalgalar dönüştü. Kayıp ıspanak kutusu yeniden ortaya çıktı. Ama bu kez üzerinde bir yazı vardı:
“Gerçek güç ıspanakta değil, kalbindeki iyilikte.”
Temel ıspanağı yedi, ama eskisi gibi kasları şişmedi.
Yine de içi sıcacık oldu — çünkü artık gücün ne olduğunu biliyordu.
Yüzeye çıktığında Kaba Sakal’ı hâlâ gülerken buldu.
Ama Temel bu kez ıspanakla değil, cesaretiyle konuştu:
— Kaba Sakal, gücü çalabilirsin ama yüreği asla!
Kaba Sakal utanıp denize baktı.
— Ben… sadece güçlü olmak istemiştim…
Temel elini uzattı:
— Gel o zaman, ıspanakları paylaşalım.
İkisi o gün denizin üstünde dostça oturup ıspanaklı sandviç yediler.
Ve o günden sonra Kaba Sakal kötülüğü bırakıp denizlerde iyilik yapmaya başladı.
Rüzgâr tekrar tatlı tatlı esiyordu. Safinaz, Temel’in dönüşünü görünce gülümsedi.
Temel, ıspanak kutusunu dolabına koydu ama bir daha hiç kilitlemedi.
Çünkü artık biliyordu:
Gerçek güç, paylaşmaktan gelir.

