Bir zamanlar Uzak Tıkırtı Vadisi’nde, kulakları yel gibi, bıyıkları tüy gibi titreyen bir tavşan yaşardı. Adı Popikti. Popik diğer tavşanlardan biraz farklıydı: O geceleri rüyasında maceralar görür, sabah olunca bu maceraları resimlere çizerdi. Ama diğer tavşanlar hep aynı şeyi söylerdi:
“Popik, hayal kurmayı bırak da biraz havuç dik!”
Fakat Popik hayal kurmaktan vazgeçmezdi. Çünkü onun kalbinde başka bir çağrı vardı: bilinmeyeni keşfetmek.
Ormanın Sessiz Çığlığı
Bir sabah Tavşanlar Vadisi garip bir sessizliğe uyandı. Kuşlar ötmedi, rüzgâr uğuldamadı, nehrin sesi bile susmuştu. En tuhafı da, herkes ama herkes uykusuz kalmıştı! Kimse gözünü kırpamamış, geceler kabusa dönmüştü. Tavşan doktorlar, tilki şifacılar, baykuş bilginler ne yaptıysa işe yaramamıştı.
Popik ise o gece bir rüya görmüştü. Rüyasında dev bir çınar ağacı konuşuyordu:
“Uykular Uykusuzluk Ormanı’nda kilitli kaldı. Cesaretin varsa, kalbinle git.”
Popik sabah kalktı, çantasına biraz kuru yonca, büyükannesinin verdiği ısırgan çayı ve en sevdiği kırmızı fularını koydu. Vadide kimse onun gitmesine izin vermek istemedi. Ama Popik kararını vermişti:
“Karanlığı çözmeden ışık olmaz,” dedi ve yola çıktı.
Uykusuzluk Ormanı’na Giriş
Ormanın girişinde tabelada şöyle yazıyordu:
“Burada düşler unutulur, adımlar yavaşlar.”
Popik’in yüreği hop etti ama geri dönmedi. Ormana ilk adımını attığında birden bir karartı belirdi. Bu bir yaratık değildi. Bu Gölge Yorgunluktu. Kendi kendine fısıldıyordu:
“Uykusuzsun… yoruldun… vazgeç…”
Ama Popik yavaşça gözlerini kapadı ve kalbinden geçen bir çocuk şarkısını mırıldanmaya başladı. Gölge kayboldu.
İlerledikçe karşısına üç tuhaf yaratık çıktı. Bunlar Rüya Yutan Farelerdi. Popik’e yaklaşıp:
— “Bir rüya ver, geçmene izin verelim,” dediler.
Popik tereddüt etmeden, en güzel rüyasını anlattı: gökyüzünde dans eden yıldız tavşanları ve mor renkte çiçeklerle kaplı bir tepede oturduğu rüya.
Fareler büyülenmişti. Yol açıldı.
Uykuların Zinciri
Ormanın kalbine vardığında büyük, taş bir küre gördü. Bu küre üzerinde uyuyan hayvanların silüetleri vardı ama hiçbiri kıpırdamıyordu. Kürenin etrafında zincirler vardı ve zincirleri tutan biri… Uyku Bekçisiydi.
Uyku Bekçisi, bin yaşında bir kirpiydi ve şöyle dedi:
“Uykular artık korkuyla bağlı. Eğer en büyük korkunla yüzleşebilirsen zincir kırılır.”
Popik derin bir nefes aldı. Gözlerini kapadı. Ve… aniden karşısında kendini gördü. Ama başarısız, korkak, yalnız bir Popik. Onu durdurmaya çalışan iç sesi:
— “Sen sadece hayal kurarsın. Gerçek olamazsın!”
Ama Popik gülümsedi.
“Hayal kurmak da bir cesarettir,” dedi.
Ve o anda zincirler çatırtıyla kırıldı. Taş küre parladı, tüm orman titreşti. Gökyüzünden ışıklar indi, sessiz nehir yeniden şırıldamaya başladı. Tüm hayvanlar aynı anda esnemeye başladı… ilk kez derin bir uykuya daldılar.
Vadinin Kahramanı
Popik ormandan döndüğünde herkes gözyaşlarıyla onu karşıladı. Herkes rahat bir uyku uyuyabilmişti. Ama Popik yine aynıydı. Sessizce fularını çıkardı, resim defterine bir not yazdı:
“Korku, uykusuz bir hayaldir. Cesaret ise uyanmaktır.”
O günden sonra her yıl vadide “Popik Gecesi” kutlanır. Çocuklar hayallerini anlatır, büyükler uyumadan önce Popik’in masalını fısıldar.