Bir zamanlar, uzak diyarların birinde, göğe aşık küçük bir çocuk yaşardı. Adı Miran’dı. Miran, ailesiyle birlikte dağların eteğindeki küçük bir köyde yaşar, gündüzleri tarlada çalışır, geceleri ise gökyüzünü izlerdi.
Her gece, yıldızlar parladığında Miran evinin damına çıkar, bir battaniyeye sarınır ve göğe bakarak yıldızlara fısıldardı:
“Bir gün sizinle konuşacağım… Belki de aranızda bir yerim vardır.”
Köydeki herkes onun bu alışkanlığına alışmıştı. Kimi onun deli olduğunu düşünür, kimi de sadece çok hayalperest bir çocuk olduğunu söylerdi. Ama Miran inancını hiç yitirmedi.
Yıldızların Çağrısı
Bir gece, ay yeni doğmuştu ve gökyüzü simsiyah bir kadife gibi parlıyordu. Miran her zamanki gibi damda yatarken birden bir yıldız göz kırptı. Fakat bu sefer farklıydı… Göz kırpmakla kalmadı, daha da parladı ve yavaşça Miran’ın üzerine doğru süzülmeye başladı. Yıldız yaklaştıkça bir şekil aldı. Parlak bir kız siluetiydi bu; saçları altın tozu gibi uçuşuyor, gözleri gece kadar derindi.
“Benim adım Seren, Yıldızlar Diyarı’ndan geliyorum,” dedi yumuşacık bir sesle.
“Seni yıllardır izliyoruz Miran. Sen göğe inanan tek çocuksun. Şimdi zamanı geldi… Bizimle gelmek ister misin?”
Miran’ın kalbi yerinden fırlayacak gibi attı ama hiç tereddüt etmedi. “Evet!” dedi, gözleri ışıl ışıl. Seren elini uzattı. Miran, parlayan yıldız elini tuttuğu anda, bedeninden hafif bir sıcaklık geçti ve bir anda kendini gökyüzüne yükselirken buldu.
Yıldızlar Diyarı
Miran, kendini ışıklarla örülmüş muazzam bir şehirde buldu. Gökyüzü burada ayaklarının altındaydı. Yıldızlar gerçekti; bazıları yaşlı, bazıları çocuktu. Kimi uzun hikâyeler anlatıyor, kimi ise sessizce parlıyordu. Her biri bir dileği, bir umudu temsil ediyordu.
Seren ona buradaki kuralları anlattı:
“Her yıldız, yeryüzünden gelen bir dileği taşır. Ama bazı dilekler, kötülükle beslenir. Onlar karanlık yıldızlara dönüşür. Biz, onları arındırmakla görevliyiz. Senin kalbinin temizliği bu yüzden çok önemli, Miran.”
Miran artık bir Yıldız Bekçisi olmuştu. Her gece gökyüzünden dünyayı izliyor, çocukların kalplerinden gelen dilekleri dinliyor, yıldızlara ulaştırıyordu.
Karanlık Dilek
Bir gece, gökyüzüne siyah bir parıltı yayıldı. Bu, bugüne kadar gelen en karanlık yıldızdı. Seren ve diğer bekçiler korkmuştu, çünkü bu dilek içten içe yeryüzünü yakabilecek kadar güçlüydü. Dilek, bir çocuğun kalbindeki öfke ve nefretle beslenmişti.
“Onu ancak bir insan çocuğu temizleyebilir,” dedi Seren, “çünkü sadece insan sevgisi karanlığı yenebilir.”
Miran hiç düşünmeden karanlık yıldıza yaklaştı. Yıldızın içindeki fısıltılar kulaklarında çınlıyordu. Kızgın, yalnız bir çocuğun “Hiç kimse beni sevmiyor!” diye haykırışı yankılanıyordu.
Miran ellerini yıldıza uzattı, kalbindeki bütün sevgiyi, inancı ve dostluğu onun içine aktardı. Yıldız birden titredi… ve sonra yavaş yavaş rengi değişti. Kara gövdesi maviye, sonra altına döndü.
Dönüş ve Efsane
Miran görevini tamamladığında Seren ona bir seçenek sundu:
“İstersen burada kalabilir, ebediyen yıldızların arasında yaşayabilirsin. Ya da yeryüzüne dönüp insanlara umudu anlatabilirsin.”
Miran, gözlerini kapattı ve köyünü düşündü. Dağların eteğini, ailesini, damın üstündeki geceleri…
“Ben dönmek istiyorum,” dedi. “Ama artık yıldızlarla konuşmayı bilen biri olarak.”
Ve öyle de oldu. Miran sabah olduğunda köydeki damda uyandı. Ama bu sefer her şey farklıydı. Gözleri gökyüzüne her bakışında bir dostu selamlıyor gibiydi. Yıldızlar artık sadece uzakta parlayan noktalar değil, dostlarıydı.
Miran büyüdü, köydeki çocuklara yıldızların dilini öğretti. Onlara umudu, sevgiyi ve hayal kurmanın gücünü anlattı. Ve her gece, gökyüzünde bir yıldız daha fazla parladı.
Ve o yıldızlardan biri, senin dileğini bekliyor olabilir…