Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, gümüş renkli nehirlerin aktığı, gökyüzünde gece gündüz gökkuşağı beliren büyülü bir krallık varmış. Bu krallığın adı Ayışığı Krallığı imiş ve burada herkes barış ve mutluluk içinde yaşarmış. Krallığın en sevilen kişisi, güzelliğiyle değil; cesareti, merhameti ve zekâsıyla tanınan Prenses Elira imiş.
Elira’nın en değerli eşyası, annesinden yadigâr kalan bir sihirli bileklikmiş. Bu bileklik sadece güzel bir takı değilmiş; aynı zamanda kötülüğü uzak tutar, sahibine doğru yolu gösterirmiş. Ancak bileklik sadece kalbi temiz olanlara ışığını gösterirmiş.
Bir gün, karanlık ormanlardan gelen kötü büyücü Zerphar, krallığın huzurunu bozmak için plan yapmış. Gecenin bir vakti, gizlice saraya girip sihirli bilekliği çalmış ve Prenses Elira’yı da bir aynanın içine hapsederek ortadan kaybolmuş.
Krallık büyük bir kedere boğulmuş. Güneş bile sanki parlamaz olmuş. Ancak herkesin unuttuğu bir şey varmış: Elira’nın yüreği öyle güçlüymüş ki, bileklik hâlâ onunla bağını koparamamış. Her dolunayda bileklik, hafifçe parlamaya devam etmiş.
Yıllar geçmiş. Bir gün, köylerden birinde yaşayan yedi yaşında bir kız çocuğu olan Lina, eski bir kuyu başında parlayan bir bileklik bulmuş. Bilekliği taktığı anda gözleri bir anda başka bir diyara açılmış: Aynalar Diyarı. Burada donmuş zamanın içinde hapsolmuş Elira ile karşılaşmış.
Elira, Lina’ya gülümseyerek şöyle demiş:
“Bu bilekliği senin bulman bir tesadüf değil. Kalbin temiz, cesaretin büyük. Sadece sen beni kurtarabilirsin.”
Lina önce korkmuş ama sonra içindeki ışığın farkına varmış. El ele vererek, Zerphar’ın kurduğu tuzakları aşmışlar, alev labirentlerinden geçmiş, rüzgâr devleriyle konuşmuşlar. En sonunda büyücüyü zekâlarıyla alt edip bilekliği tekrar Elira’ya vermişler.
Elira özgür kaldığında, gökyüzü yeniden ışımış. Zerphar, iyiliğin gücü karşısında kendi karanlığında yok olmuş. Lina, krallığın onursal koruyucusu ilan edilmiş.
Ve o günden sonra, her çocuk geceleri yıldızlara baktığında, orada bir bilekliğin parıltısını görürmüş — bu, iyiliğin ve cesaretin hiç kaybolmadığının bir işaretiymiş.