Bir zamanlar, geniş ve güneşle kavrulmuş bir ormanda koca bir aslan yaşarmış. Onun gücü ve kükremesi bütün hayvanlara korku salarmış ama herkes onun kalbinin nasıl olduğunu merak edermiş.
Çünkü ormandaki yaşlı bilge baykuş derdi ki:
“Bir gün aslanın yüreğini gören, gerçek cesaretin sırrını öğrenecek.”
Günler geçmiş, haftalar geçmiş… Ormandaki hayvanlar sürekli tartışır olmuş.
— “Aslanın yüreği demirden yapılmıştır!” der tavşan.
— “Hayır, taş gibidir!” diye atılır çakal.
— “Bence ateşten yanıyor!” der kartal.
Ama kimse gerçeği bilmiyormuş.
Bir gün küçük, ürkek bir ceylan ormanın derinliklerinde yaralı bir kuş bulmuş. Kuşun kanadı kırılmış, uçamıyormuş. Ceylan onu kucaklamış ama yardım edecek gücü yokmuş. Çaresizlikle gökyüzüne bakıp, “Keşke biri bana yardım etse…” demiş.
Tam o sırada koca aslan çıkagelmiş. Ceylan korkudan titremiş ama kaçamamış. Aslan ağır adımlarla yaklaşmış, kuşa bakmış… Sonra büyük pençeleriyle toprağı kazıp yumuşak otlar toplamış, kuşu dikkatlice sarıp güvenli bir yere koymuş. Ceylan şaşkınlıkla bakmış:
— “Sen… sen yardım mı ediyorsun?”
Aslan kükrememiş, dişlerini göstermemiş, yalnızca gülümsemiş:
— “Güç sadece dişlerde değil, yürekte de saklıdır.” demiş.
O günden sonra ormandaki bütün hayvanlar anlamış ki aslanın yüreği ne taştan ne demirdenmiş… Aslanın yüreği şefkatten yapılmış.
Ve bilge baykuşun sözü gerçekleşmiş:
“Gerçek cesaret, başkasını incitmekte değil; zayıfı korumakta gizlidir.”
Böylece ormanın kralı sadece gücüyle değil, merhametiyle de unutulmaz olmuş.