Bir varmış bir yokmuş, zamanın gürültüsüne karışıp unutulmuş diyarların birinde, yüksek dağların eteklerinde saklı, sisle örtülü bir orman varmış. Bu ormanın içinden bir dere geçer, derenin kıyısında ise yosunla kaplı taş duvarları olan eski bir kule yükselirmiş. Kimse bu kuleyi yapanı bilmezmiş, çünkü zaman bile orada durmayı unutmuş gibiymiş. İşte bu kulenin tepesinde, altın sarısı saçları pencereden sarkarak rüzgârla dans eden bir genç kız yaşarmış. Adı Rapunzel’miş.
Ama onun hikâyesi, kulenin taş duvarlarından çok daha derinlerde başlarmış.
Kayıp Bir Dilek
Rapunzel’in annesi Elira ve babası Thalen, krallığın kıyısında, küçük bir çiftlikte yaşarlarmış. Çocukları olmuyormuş, ne kadar dua etseler de, yıldızlara fısıldasalar da sessizlik cevap olmuş hep. Bir gece, Elira, ormanın derinlerinden gelen uğultulu bir ses duymuş. Rüyasında, kara pelerinli bir kadın ona yaklaşmış ve şöyle demiş:
“Bir çocuk istiyorsan, onun kaderine dokunmamı kabul etmen gerekir. Ona hayatı ben veririm, ama bu hayat sıradan olmayacak.”
Elira gözlerini açtığında nefesi kesilmiş, ama kalbi umutla dolmuş. Ertesi ay karnında bir can büyümeye başlamış.
Cadı ile Anlaşma
Çocuk doğduğunda, gecenin en koyu vaktinde, kapıları esrarengiz bir rüzgârla açılmış. Kapıda, rüyadaki kadın durmuş. Adı Gothel’miş. Ne genç ne yaşlı, ne güzel ne çirkin, gözleri ayaz gibi soğuk bir büyücüymüş.
“Ben sözümü tuttum. Şimdi sıra sizde,” demiş.
Thalen kılıcına davranmış ama Gothel parmağını kaldırınca, adamın dizleri çözülmüş. Elira, ağlayan bebeği kucağından uzatmış. “Onun adı Rapunzel,” demiş sadece. Gothel bebeği almış ve geceyle birlikte kaybolmuş.
Kulenin Yılları
Gothel, Rapunzel’i ormanın ortasındaki kuleye yerleştirmiş. Kapısı olmayan, yalnızca tek bir pencereyle dışarıya açılan bu kulede, Rapunzel büyümüş. Saçları, doğduğu andan itibaren uzamış da uzamış; çünkü Gothel onun saçlarında ölümsüzlüğün sırrını gizlemiş. Her sabah, Gothel gelir, aşağıdan şöyle seslenirmiş:
“Rapunzel, Rapunzel, altın saçını sal pencereden!”
Rapunzel saçlarını bırakır, Gothel onları merdiven gibi kullanarak yukarı çıkarmış.
Yıllar geçmiş. Rapunzel kitaplarla, şarkılarla, resimlerle büyümüş. Gothel ona dış dünyanın tehlikeli olduğunu, insanların acımasız ve yalancı olduklarını anlatmış. Ama Rapunzel’in kalbi, dışarıdaki yaşamın özlemiyle yanıp tutuşuyormuş.
Gizemli Ziyaretçi
Bir gün, kuleye yakın ormandan geçen bir prens, melodik bir şarkı duymuş. Sesi takip ettiğinde, karşısına kule çıkmış. Pencerede, gün ışığında parlayan saçlarıyla bir genç kız oturuyormuş. Prens günlerce o kuleden ayrılmamış, sadece sesini dinlemiş. Sonunda Gothel’in çağrısını duymuş ve olanları öğrenmiş.
Ertesi gün, Gothel’in gidişinden sonra, prens aşağıdan seslenmiş:
“Rapunzel, Rapunzel, altın saçını sal pencereden!”
Rapunzel, sesin farklı olduğunu fark etse de, içindeki merak ağır basmış ve saçlarını bırakmış. Prens yukarı çıkınca, ikisi de bir an dona kalmış. İlk kez, kuledeki sessizliğe bir yabancı ses karışmış. Ve o sessizlikte, Rapunzel’in kalbi bir kuş gibi çırpınmaya başlamış.
Gizlice görüşmeye başlamışlar. Rapunzel ona yıldızlardan, kitaplardan, hayal ettiği dünyalardan bahsetmiş. Prens ona dışarıdaki gerçek yaşamı anlatmış. Gittikçe büyüyen bu bağ, Gothel’in gözünden kaçmamış.
İhanetin Bedeli
Bir sabah, Gothel, Rapunzel’in saçlarında bir kır çiçeği bulmuş. Sorguladığında, Rapunzel titreyerek gerçeği anlatmış. Gothel öfkeyle bağırmış, büyüyle Rapunzel’in saçlarını kesmiş ve onu gözleri kör eden bir lanetle birlikte uzak bir çöle sürmüş.
Prens kuleye geldiğinde Gothel onu bekliyormuş. Onu da lanetle kör etmiş. Ama aşk kolay pes etmezmiş. İkisi de birbirlerinden habersiz, yıllar boyu birbirlerini aramışlar.
Kavuşma
Bir gün, Rapunzel çölde yürürken bir melodi duymuş. Kalbi yerinden fırlayacak gibi olmuş. Sese doğru koşmuş ve sonunda, çölde sendeleyerek yürüyen prensi bulmuş. Onun elini tutup gözyaşı döktüğünde, gözyaşları birer inci gibi yanaklarından süzülmüş… ve bir mucize gerçekleşmiş. Prens, gözlerini açtığında ilk gördüğü, yıllardır hayalinde büyüttüğü Rapunzel olmuş.
Birlikte ormana dönmüşler. Ama kule artık yıkılmış, Gothel kaybolmuş. Krallığa gitmişler ve yaşadıkları her şeyi anlatmışlar. İnsanlar onları sevgiyle karşılamış.
Rapunzel saraya hapsolmamış. Güllerle dolu bahçeler yapmış, kitaplıklar kurmuş, çocuklara şarkılar öğretmiş. Çünkü özgürlük, onun için sadece duvarların dışına çıkmak değil, sesini duyurabilmekmiş.
Ve böylece, yıldızlara fısıldanan dilek gerçek olmuş. Ama bu defa, hayatın gerçek yüzüyle, sevgiyle, mücadeleyle, gözyaşıyla.
Gök yüzüne uzanan saçları vardı Rapunzel’in, ama asıl yükselen, onun kalbiymiş.
Gökten üç yıldız düşmüş. Biri özgürlük için, biri aşk için, biri de anlatılan her gerçek masal için.