Bir varmış bir yokmuş…
Eski bir değirmenin altında, kimsenin bilmediği taşlarla örülü bir tünelde yaşayan küçük bir fare varmış. Bu farenin adı Jerry’ymiş. Jerry diğer farelerden biraz farklıymış; peyniri severmiş ama en çok keşfetmeyi severmiş.
Bir gece, ay ışığı değirmenin çatlağından süzülürken Jerry duvarda garip bir çizgi fark etmiş. Çizgi, sanki taşların arasından nefes alıyormuş gibi hafifçe kıpırdıyormuş. Jerry minik patilerini uzatmış ve taşı itmiş…
Tak!
Taş içeri doğru kaymış.
Karşısında dar ama ışıklı bir tünel belirmiş.
Jerry heyecanla tünele girmiş. Tünel ne karanlıkmış ne de aydınlık; duvarları sanki yıldız tozu serpilmiş gibi parlıyormuş. İlerledikçe yerde minik ayak izleri görmüş ama hiçbiri fareye benzemiyormuş.
Bir süre sonra tünel geniş bir odaya açılmış. Odanın ortasında kocaman, konuşan bir saat duruyormuş.
“Geç kalanlar buradan geçemez,” demiş saat.
Jerry düşünmüş. “Ama ben hiç geç kalmadım,” demiş.
Saat gülümsemiş ve tik takları yavaşlamış.
O anda oda değişmiş. Duvarlar kitap raflarına dönüşmüş. Her rafta unutulmuş hayaller yazılıymış. Jerry bir kitaba dokunmuş. Kitapta, bir çocuğun hiç oynanmamış oyuncağı, bir kedinin yarım kalan uykusu, bir farenin cesaret edemediği yol yazıyormuş.
Jerry anlamış ki bu tünel, cesaret edenlerin yeriymiş.
Son kapıya geldiğinde tünel fısıldamış:
“Buradan geçersen, artık eskisi gibi olmayacaksın.”
Jerry bir an durmuş… sonra gülümsemiş ve geçmiş.
Sabah olduğunda değirmendeki fareler Jerry’yi yine peynir kemirirken görmüş. Ama kimse fark etmemiş; Jerry artık karanlıktan korkmuyormuş, çünkü içinde gizli bir tünel taşıyormuş.
Ve o tünel, sadece cesur kalplere açılırmış…
