Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, saçsız başı akıllara taş çıkaran Keloğlan’ın yaşadığı küçük ama bereketli bir köy varmış. Bu köyün yakınlarında, herkesin adını duyduğu ama kimsenin cesaret edemediği bir yer bulunurmuş: Alev Dağı.
Bu dağın doruğunda, yalnızca geceleri parlayan, güneş doğunca kül olup kaybolan bir çiçek açarmış. Adına Ateş Çiçeği derlermiş. Rivayete göre bu çiçek, onu bulan kişiye bir dilek hakkı verirmiş. Ama kimse dağa çıkmaya cesaret edemezmiş; çünkü Alev Dağı’nı, ateşten yapılmış gibi görünen koca bir ejder korurmuş.
Günlerden bir gün, Keloğlan’ın annesi hastalanmış. Ne yaşlı otacı ne de köyün en bilgin dedesi çare bulabilmiş. Annem için ne gerekiyorsa yaparım, diyen Keloğlan, yaşlı otacıdan annesinin tek umudunun Ateş Çiçeği olduğunu öğrenmiş.
Keloğlan düşünmüş, taşınmış ve annesini kurtarmak için Alev Dağı’na çıkmaya karar vermiş.
Alev Dağı’na Yolculuk
Keloğlan, sabah erkenden yola çıkmış. Dağa yaklaştıkça hava önce ılık, sonra sıcak, en sonunda kavurucu olmuş. Kaya diplerinde erimiş taşlar, kıpkırmızı yanar döner parlıyormuş.
Dağın yamacında yaşlı bir kaplumbağa görmüş. Kaplumbağa, sıcağın etkisiyle zor nefes alıyormuş.
Keloğlan hemen su kabını çıkarıp kaplumbağaya su vermiş.
Kaplumbağa, suyu içtikten sonra şöyle demiş:
“Evlat… İyilik eden iyilik bulur. Ben bu dağın sırlarını bilirim. Ejderin ateşinden korunmak istersen şuradaki siyah taşı al. O taş seni ateşten saklar.”
Keloğlan teşekkür etmiş, taşı almış ve yoluna devam etmiş.
Ateş Ejderi ile Karşılaşma
Dağın tepesine vardığında gökyüzü birden kapkara oluvermiş. Koca bir gölge Keloğlan’ın üzerine düşmüş. Döndüğünde karşısında, gözleri parıldayan koca bir ateş ejderi duruyormuş.
Ejder, kükremiş:
“Bu dağa neden çıktın, ey cesur çocuk?”
Keloğlan, korkusuna rağmen dimdik durmuş:
“Annem hasta. Tek umudu Ateş Çiçeği. Onu almaya geldim.”
Ejder, Keloğlan’ın elindeki siyah taşa bakmış ve kaşlarını çatmış.
“O taşı sana kim verdi?”
“Küçük bir kaplumbağa.”
Ejder, bir an sessiz kalıp başını eğmiş.
“Ah… O kaplumbağa eskiden benim dostumdu. Onu yıllardır görememiştim. Sen ona iyilik ettiysen, bana da etmişsindir. Peki, Ateş Çiçeği’ni alabilirsin… Ama önce şu bilmecemi çözmeni isterim. Her cesaret, biraz da akıl ister.”
Ejder derin bir nefes aldı ve bilmeceyi söyledi:
“Ateş gibi kızarım, su gibi sönerim. Elleri olmayan herkes beni tutabilir. Ben neyim?”
Keloğlan bir süre düşündü. Sonra gülümseyerek cevap verdi:
“Nefes!”
Ejderin gözleri parlamış.
“Doğru bildin Keloğlan. O halde Ateş Çiçeği senindir.”
Ateş Çiçeği’nin Mucizesi
Keloğlan çiçeği koparır koparmaz çiçek önce alev aldı, sonra kıpkırmızı bir ışığa dönüştü. Keloğlan, annesinin iyileşmesini diledi. Işık bir an kaybolup avucunda küçük bir tohum bırakmış.
Ejder şöyle dedi:
“Bu tohumu suyla karıştırıp annene içir. Çiçeğin gücü onun içinden filizlenecek.”
Keloğlan teşekkür etmiş, ejdere veda etmiş ve hızla köyüne dönmüş. Annesine tohumu vermiş. Birkaç dakika sonra annesinin gözleri açılmış, yüzüne renk gelmiş.
“Evimde mis gibi ekmek kokusu var,” demiş annesi.
Keloğlan sevinçten zıplamış.
Mutlu Son
Köyde herkes Keloğlan’ın kahramanlığını konuşur olmuş. Ama Keloğlan:
“Kahramanlık karın doyurmaz anam,” dermiş. Yine tarlayı sürer, komşulara yardım eder, annesini güldürürmüş.
Alev Dağı’nda ise ejder ve kaplumbağa yıllar sonra yeniden buluşmuş, dostluklarına kaldıkları yerden devam etmişler.
Ve Ateş Çiçeği… Bir daha kimse görmemiş.
Kim bilir, belki de yalnızca gerçek bir yüreğin peşinden gelenlere görünürmüş.
Gökten üç ateş rengi elma düşmüş;
biri Keloğlan’ın cesaretine,
biri annesinin şefkatine,
biri de bu masalı dinleyenlere…
