Bir zamanlar, yüksek dağlarla çevrili, yemyeşil vadilerin içinde saklı bir krallık varmış. Bu krallığın adı Altınova imiş. Altınova halkı barış içinde yaşar, tarlalarında bereket, gökyüzünde huzur eksik olmazmış. Ama bu mutluluk uzun sürmemiş…
Bir gün, kuzey dağlarının ardında yaşayan Karanlık Rüzgâr adındaki korkunç bir büyücü, Altınova’yı ele geçirmek istemiş. Büyücü, geceleri soğuk sisler salar, tarlalardaki mahsulleri kurutur, nehirleri taşırırmış. Halk korkuya kapılmış; kimse evinden çıkamaz, çocuklar oyun oynayamaz olmuş.
Krallığın bilge kralı Alyon, halkını korumak için ülkenin dört bir yanına haberciler göndermiş:
“Kim bu karanlığa son verirse, krallığın en büyük onur nişanını ve bir dileğini elde edecektir.”
Birçok cesur savaşçı, büyücüyle savaşmaya gitmiş ama hiçbiri geri dönmemiş. Günler geçmiş, aylar geçmiş. Artık umut tükenmeye yüz tutmuşken, küçük bir köyde yaşayan Elira adında genç bir kız kralın duyurusunu duymuş.
Elira sıradan biriymiş; ne kılıç kuşanmış ne de sihir bilirmiş. Ama içinde öyle bir cesaret varmış ki, kalbinin sesi ona sürekli şunu söylermiş:
“Gerçek güç, korkuya rağmen yürümekte gizlidir.”
Annesi onu durdurmak istemiş, köyün yaşlıları “Sen kimsin ki büyücüyle savaşacaksın?” demiş ama Elira kararlıymış. Sırtına babasından kalan eski bir pelerini takmış, eline bir meşale almış ve dağların yolunu tutmuş.
🌲 Karanlık Ormanın Sınavı
Elira önce Karanlık Orman’a varmış. Orman o kadar yoğunmuş ki, gökyüzünü bile görmek imkânsızmış. Ağaçların arasından fısıltılar geliyormuş:
“Geri dön, küçük kız… Burası senin yerin değil…”
Ama Elira yürümeye devam etmiş. Derken, yolunun ortasında bir kurt belirmiş. Gözleri zümrüt gibi parlıyormuş.
Kurt konuşmuş:
“Cesaret mi seni buraya getirdi, yoksa delilik mi?”
Elira korkmadan cevap vermiş:
“Belki ikisi de. Ama korkunun gölgesinde yaşamak, ölü gibi yaşamaktır.”
Kurt başını eğmiş ve yol kenarına çekilmiş.
“Gerçek cesareti bilen geçebilir.”
demiş ve kaybolmuş.
🏔️ Dağların Öfkesi
Ormanı geçen Elira, Donmuş Zirve Dağı’na ulaşmış. Soğuk, iliklerine kadar işlemiş. Fakat zirvede bir mağara görmüş; mağaranın önünde koca bir taş kapı duruyormuş. Kapının üzerinde şu sözler yazılıymış:
“Cesaret, yalnızca savaşta değil; en büyük korkusuyla yüzleştiğinde doğar.”
Elira elleriyle kapıya dokunmuş. Bir anda taş kapı parlamış ve içinden bir ışık çıkmış. Işık bir aynaya dönüşmüş. Aynada Elira’nın kendisini görmesi gerekirken, çocukken yaşadığı en büyük korkuyu görmüş: fırtınada kaybolduğu günü. Küçük Elira, yağmurda ağlıyor, annesinin sesini duymaya çalışıyormuş.
Elira derin bir nefes almış ve aynadaki küçük haline seslenmiş:
“Korkma… Artık yalnız değilsin.”
Bu sözleri söyler söylemez, ayna parçalanmış ve taş kapı açılmış. İçeride altın bir ışık yolu belirivermiş.
⚡ Karanlık Rüzgâr ile Yüzleşme
Mağaranın sonunda, kara dumanlardan örülmüş bir tahtta Karanlık Rüzgâr oturuyormuş. Gözleri kor gibi, sesi gök gürültüsü gibiymiş:
“Demek küçük bir köylü beni durdurabileceğini sanıyor?”
Elira kılıcı olmadığını fark etmiş ama meşalesini sıkıca tutmuş.
“Ben savaşmaya değil, korkunu sona erdirmeye geldim,” demiş.
Büyücü öfkeden kükrermiş. Rüzgâr esmiş, taşlar yerinden oynamış. Ama Elira geri adım atmamış.
“Karanlığın hükmü, sadece insanlar ışıklarını unuttuğunda başlar,”
demiş ve meşalesini havaya kaldırmış.
Meşaleden yayılan ışık büyücünün karanlığını sarmış. Her fısıltı, her sis zerresi yok olup gitmiş. O anda Elira, büyücünün aslında bir zamanlar iyi kalpli bir bilge olduğunu, ama korkularına yenilip karanlığa dönüştüğünü görmüş.
Elira elini uzatmış:
“Korkunu bırak. Ben affediyorum seni.”
Büyücü, ilk defa sessiz kalmış. Yavaşça rüzgâr dinmiş, karanlık yok olmuş. Ardında sadece hafif bir melodi kalmış — rüzgârın özgür sesi…
👑 Cesaretin Zaferi
Elira geri döndüğünde, krallık yeniden ışığa kavuşmuş. Kral Alyon, ona diz çökmüş:
“Senin cesaretin, bin ordudan güçlüymüş.”
Ama Elira sadece gülümsemiş:
“Zafer benim değil, korkularıyla yüzleşen herkesindir.”
O günden sonra Altınova’da bir gelenek başlamış. Her yılın aynı gününde, halk “Cesaret Günü” adını verdikleri bir bayram kutlarmış. O gün, herkes bir korkusuyla yüzleşir, küçük bir mum yakar ve Elira’yı anar:
“Gerçek zafer, cesaretin kalpte kazandığı zaferdir.”
Ve o günden sonra Altınova’da hiçbir karanlık, bir daha asla uzun sürmemiş.