Ala Danayı Kim Yedi

Kaybolan ala dana ve köylülerin vicdanla yüzleştiği ders verici bir masal.

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken, uzak diyarların birinde yemyeşil vadilerle çevrili, pırıl pırıl derelerin aktığı bir köy varmış. Bu köyde insanlar birbirini tanır, yardımlaşır, huzur içinde yaşarlarmış. Köyün en zengin adamı, Ali Ağa adında bir çiftlik sahibiymiş. Koca çiftliğinde koyunlar, keçiler, tavuklar, inekler varmış ama içlerinde bir tanesi, herkesin dilinden düşmeyen, gözbebeği gibi bakılan bir danaymış: Ala Dana.

Ala Dana, tüylerinin beyaz üstüne benek benek kahverengi desenleriyle öyle güzelmiş ki gören dönüp bir daha bakar, çocuklar “Ala Dana n’apıyorsun?” diye seslenir, köylüler de şakalaşırmış:
“Ali Ağa bu danayı kurbana mı saklıyor, yoksa düğüne mi?”

Ama Ali Ağa bu danayı satmaz, kesmez, kimseye vermezmiş. Derdi ki:
“Bu benim uğur danam! Her yıl bu dana sayesinde işlerim bereketli geçiyor.”

Günlerden bir gün, Ali Ağa çarşıya gitmek için sabah erkenden yola koyulmuş. Giderken uşağı Yusuf’a tembihlemiş:
“Yusuf, gözünü dört aç! Ala Dana’ya dikkat et. Aklını başından alırlar!”

Yusuf da “Emrin olur ağam!” demiş, bir gözü danada, bir gözü ahırda dolaşmaya başlamış. Ancak öğleye doğru bir curcuna kopmuş. Tavuklar kaçışmış, köpek havlamış, bir bağırış çağırış… Koşmuşlar ahıra, bir de ne görsünler? Ala Dana yok!

Köy ayağa kalkmış. Herkes toplanmış, “Ala Danayı kim yedi?” diye sorup durmuş. Herkes birbirini suçlamaya başlamış. Ali Ağa çarşıdan döndüğünde sinirden mosmor olmuş. Bağırmış:

“Kim yediyse çıksın ortaya! Bu köyde hırsız varsa ben barındırmam!”

Ama herkes yemin billâh etmiş: “Biz yemedik!”

Ali Ağa köy meydanına büyük bir masa kurdurmuş, köylüleri toplamış.
“Bu işin sonu gelmez. Ala Dana bir gecede buhar olmaz. Herkes tek tek anlatacak: Nerede, ne yaptı, kimi gördü?”

İlk konuşan köyün çobanı Kadir olmuş.
“Ben sabah koyunları dağa çıkardım, danayı en son Yusuf’un yanında gördüm.”

İkinci konuşan fırıncı Dudu Teyze olmuş.
“Ben sabah Yusuf’la konuştum, elinde bir parça taze ot vardı, danaya veriyordu.”

Üçüncü konuşan Yusuf olmuş.
“Ben hiç kıpırdamadım, danaya bakıyordum. Sonra bir anda kapı açıldı, bir rüzgâr gibi geçti biri! Peşinden koştum ama izini kaybettim!”

Ali Ağa derin derin düşünmeye başlamış. Bu işte bir iş vardı ama kimse açık açık suçlanamıyordu. İşin tuhafı, ahırda ne kan izi vardı ne de çit bozulmuştu.

Derken, köyün en yaşlısı, Bilge Nine söze karışmış:
“Evlatlarım, bu işte akıl var. Dana kendi gitmemiş, çalınmamış da değil. Size eski bir usul söyleyeyim mi?”

Herkes merakla bakmış.

Bilge Nine devam etmiş:
“Gece herkes uyur gibi yapacak. Ala Dana’yı kim yediyse, vicdan azabından kalkıp ağzında konuşur. Uyuyanın dili doğruyu söyler.”

Bunun üzerine herkes köy konağında topluca uyuma numarası yapmış. Gece yarısını geçtikten sonra bir mırıltı duyulmuş.
“Of… neydi o etin lezzeti… keşkek gibi kaynadı… Biraz daha tuz atsaydım…”

Gözler bir anda açılmış! Bu sözler Yusuf’un ağzından çıkmış!

Yusuf uyanınca her şeyin farkına varmış ve diz çökmüş:

“Affedin beni! Çok acıkmıştım. Bir parça et alıp geri dönecektim ama sonra… sonra pişirdim, yedim. Gözüm döndü!”

Ali Ağa sinirlenmiş ama sonra Bilge Nine araya girmiş:
“Ala Dana gitti ama Yusuf’un da vicdanı onu rahat bırakmadı. Cezasını çalışarak ödesin.”

O günden sonra Yusuf çiftlikte gece gündüz demeden çalışmış, kazandığı her parayı Ala Dana’nın yerine yeni bir dana almak için biriktirmiş. Aradan bir yıl geçmiş. Yusuf, kazandığı parayla Ali Ağa’ya bembeyaz, yeni bir dana getirmiş.

Ali Ağa şaşırmış, gözleri dolmuş:
“Bu danaya ne isim verdin bakalım?”

Yusuf utanarak gülümsemiş:
“Vefa.”

O günden sonra köylüler bu hikâyeyi nesilden nesile anlatmış:

“Dikkat et, içinde Yusuf varsa danayı kaçırma!”
Ama sonuna da eklemişler:
“İçinde vicdan varsa, en büyük kayıp bile yerine gelir.”

Gökten üç elma düşmüş:
Biri Ala Dana’nın ruhuna,
Biri Yusuf’un pişmanlığına,
Biri de bu masalı okuyana.

Benzer Masallar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz