Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal iken, pire berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken… Uzak diyarların birinde, yemyeşil ormanlarla çevrili bir köyde Keloğlan yaşarmış. Anacığıyla birlikte mütevazı bir kulübede yaşar, elinden geldiğince köy halkına yardım eder, doğayla dost geçinirmiş.
Keloğlan, saf kalpli ama meraklı mı meraklıymış. Her gün ormana gider, kuşların ötüşünü dinler, deredeki balıklarla konuşur, ağaçların gölgesinde hayaller kurarmış. Fakat bu güzel ormanın bir de şanı büyük, kurnaz mı kurnaz bir sakini varmış: Akıllı Tilki.
Akıllı Tilki, ormanın en eski sakinlerinden biriymiş. Söylenenlere göre yüzlerce masala ilham olmuş, nice avcıyı peşinden koşturup boş çeviren bir tilkiymiş. Ama bu tilkinin en belirgin özelliği zekâsıymış; öyle ki hayvanlar ona danışmadan adım atmaz, ormanın düzeni onun aklıyla sağlanırmış.
Bir Gün Ormanda…
Bir sabah, Keloğlan yine sepetini almış, ormana mantar toplamaya gitmiş. Derenin kenarında güzelce açmış bohçasını, anasının yaptığı çörekten yemeye başlamış. O sırada otların arasından bir ses duymuş:
— “Evlat, paylaşmak güzeldir, hele ki aç bir karın varsa ortada…”
Keloğlan dönüp bakmış, bir de ne görsün? Gözleri kurnazca bakan, gülümseyen bir tilki!
— “Sen de kimsin böyle konuşan?” demiş Keloğlan.
— “Ben bu ormanın aklıyım; bana Akıllı Tilki derler. Ama senin gibi nazik bir delikanlıya el açmak bana yakışmaz. Sadece kokusu beni buralara getirdi.”
Keloğlan gülmüş, çöreği ikiye bölüp tilkiye uzatmış:
— “Buyur o zaman, dost olalım. Hem çöreği paylaşırız, hem hikâyemizi.”
Tilki, çöreği yemiş, gözlerini kısmış. Sonra Keloğlan’a dönüp şöyle demiş:
— “Seninle dost olmayı kabul ederim ama senden bir isteğim var.”
— “Neymiş o?”
— “Ormanın derinliklerinde, unutulmuş bir pınar var. Yalnızca kalbi temiz olanlar o pınarın suyunu bulabilir. O suyun ilk damlasını içen, kalbinin en derin arzusu gerçek olur. O pınarı bulabilir misin benimle?”
Keloğlan düşünmüş. Macera sevdiği bir şeymiş ama bu tilkinin ne planladığını kestiremiyormuş. Yine de içindeki merak galip gelmiş:
— “Haydi o zaman, gidelim Akıllı Tilki!”
Ormanın Sınavları
Yola koyulmuşlar. Fakat orman, öyle her gelene sırrını açmazmış. İlk olarak Konuşan Kaya Vadisi’ne gelmişler. Vadinin ortasında, taş gibi dimdik duran bir kaya varmış. Kaya dile gelmiş:
— “Ey yolcular! Eğer doğru sözü dilinizden eksik etmediyseniz, beni geçin. Ama içinizde yalan varsa, taş olur kalırsınız burada!”
Keloğlan cesurca öne çıkmış:
— “Ben ne gördüysem onu söyledim, ne hissettiysem onu bildirdim. Kalbimde yalan yok, dilimde hile olmaz.”
Taş, titremiş ve ikiye ayrılmış. Yol açılmış önlerinde.
İkinci durak Yankı Ormanı olmuş. Bu ormanda herkesin kalbindeki gerçek niyet yankılanırmış. Keloğlan yürüdükçe, bir ses arkasından ona fısıldamış:
— “Sen dünyayı tanımak istiyorsun, ama kalbinde huzur arıyorsun.”
Tilki yürüyünce yankı şöyle olmuş:
— “Sen aklını oyunlara vermişsin, ama içinde unutulmuş bir pişmanlık var.”
Keloğlan, tilkinin gözlerine bakmış ama bir şey sormamış. Tilki de başını öne eğmiş. Sessizce yürümeye devam etmişler.
Gerçek Dilek
Nihayet ormanın kalbine varmışlar. Ortada bir pınar… Suyu cam gibi berrak, üstünde yusufçuklar uçuşuyor. Tilki durmuş, Keloğlan’a dönmüş:
— “Evlat, bu suyu içmeden önce düşün. Dileğin, seni ömrün boyunca takip eder. Ben yıllar önce bu suyun yerini biliyordum ama hiç dilek dilemedim. Çünkü ne dilediğimi bilmezdim.”
Keloğlan eğilmiş, suya bakmış. Anasının yüzü gelmiş gözünün önüne. Sonra kendisini köyde çocuklara masal anlatırken görmüş. Ardından ormanın dostlarıyla neşeyle şarkı söylerken…
Ve dileğini fısıldamış:
— “Benim dileğim, her canlının huzurla yaşayacağı, kimsenin kimseyi kandırmadığı bir dünya.”
Su ışıldamış. Tilki hayretle bakmış, çünkü böyle bir dileği ilk kez duymuş. Sonra sessizce eğilmiş, sudan bir damla içmiş o da.
— “Ben de içiyorum,” demiş, “çünkü senin dileğin artık benim de dileğim.”
Sonuç
Köye döndüklerinde orman değişmiş. Kuşlar daha neşeli ötüyor, rüzgâr tatlı esiyormuş. Tilki artık köye de uğrar olmuş, çocuklarla zeka oyunları oynar, yaşlılara masal anlatırmış. Keloğlan ise, her gece anasının dizinin dibinde yeni bir masal yazarmış; birinde aslan olurmuş, birinde tavşan… Ama hepsinde kalbiyle karar verirmiş.
Ve o günden sonra, köy halkı bu masalı şöyle anlatırmış:
“Gerçek akıl, hilede değil, kalpteki iyiliktedir. Ve gerçek dilek, sadece kendin için değil, herkes için dilediğindir.”