Bir zamanlar deniz kıyısında, dalgaların şarkı söylediği küçük bir balıkçı kasabası vardı. Bu kasabanın en ilginç sakini ise, kocaman yeşil gözlü, gri-beyaz tüylü bir kediydi. Adı Mırnav idi. Ama o sıradan bir kedi değildi; tüylerine tuz kokusu sinmiş, patileri hep balık ağlarının arasında dolaşan balıkçı bir kediydi.
Mırnav, her sabah gün doğarken kasabanın limanına koşar, balıkçıların yanına giderdi. Tekneye binemezdi belki ama ağları çekmelerine yardım eder, bazen de kaçan balıkları yakalardı. Balıkçılar onunla gurur duyardı:
“Bizim Mırnav olmasa yarı yarıya daha az balık tutardık,” derlerdi.
Ama Mırnav’ın asıl hayali farklıydı. O, günün birinde denizin derinliklerine inmek, balıkların arasına karışmak ve onların gizli dünyasını keşfetmek istiyordu. Çünkü geceleri, kıyıda uyumadan önce dalgaların arasında bir ışığın parladığını görür, içi merakla dolardı.
Gizemli Işık
Bir akşam, gökyüzünde dolunay yükselmişti. Deniz süt gibi aydınlıktı. Mırnav, kayaların üzerine çıkıp denize bakarken gözleri kamaştı. Su yüzeyinde, gümüş gibi parlayan kocaman bir pul gördü. Pul, dalgaların arasında dans ediyor, sanki ona sesleniyordu.
Mırnav dayanamadı, patisini uzattı. Pul birden canlandı ve konuştu:
“Ben Parlak Pul’um. Derin denizlerin sırrını taşıyorum. Senin gözlerindeki merakı gördüm. İstersen seni balıkların dünyasına götürebilirim.”
Mırnav önce şaşkınlıktan miyavlamayı unuttu. Sonra cesaretle sordu:
“Ben kedi olduğum halde suda nasıl yaşayacağım?”
Parlak Pul gülümsedi:
“Eğer yüreğin korkusuzsa, denizin kalbi seni kabul eder.”
Pul, Mırnav’ın göğsüne dokunduğunda bir mucize oldu. Kedi nefes alabiliyor, suda rahatça yüzebiliyordu! Kuyruğu bir balığınki gibi kıvrıldı, patileri yüzgece benzedi. Artık o da bir deniz kedisiydi.
Derinliklerin Yolculuğu
Mırnav ve Parlak Pul, suyun altına daldılar. Mercanların arasında rengârenk balık sürüleri yüzüyordu. Midyeler deniz melodileri söylüyor, yosunlar rüzgâr gibi dalgalanıyordu. Mırnav büyülenmişti.
Ama denizin derinliklerinde herkes huzurlu değildi. Pul’un anlattığına göre, Karanlık Kuyruk adında koca bir müren balığı, deniz halkını korkutuyor, onların yiyeceklerini çalıyordu. Parlak Pul aslında sıradan bir pul değildi; denizin en eski kral balığının hatırasını taşıyan büyülü bir parçaydı. Karanlık Kuyruk bu pulu ele geçirirse tüm denizi kendi karanlığına boğacaktı.
“Senin yardımına ihtiyacımız var, Balıkçı Kedi Mırnav,” dedi Pul.
Mırnav’ın yüreği hızlı çarptı. Daha önce balık yakalamıştı ama bir balığı kurtarmak bambaşka bir şeydi.
Karanlık Kuyruk’un Mağarası
Mırnav, cesaretini toplayıp Pul’la birlikte Karanlık Kuyruk’un yaşadığı mağaraya gitti. Mağaranın ağzı kara yosunlarla kaplıydı. İçeriden uğultulu bir ses geliyordu.
Birden dev müren balığı belirdi. Gözleri kızıl, dişleri bıçak gibiydi.
“Kim benim bölgeme girmeye cüret eder?” diye gürledi.
Mırnav kuyruğunu kabarttı, ama korkusunu gizledi.
“Ben Mırnav! Balıkçı kediyim. Denizin ışığını çalmana izin vermem.”
Müren alaycı bir kahkaha attı:
“Sen küçücük bir kedisin. Beni nasıl durduracaksın?”
Mırnav düşünmeden Parlak Pul’u göğsüne bastırdı. Pul ışıldadı, deniz aydınlandı. O ışık öyle güçlüydü ki, mürenin gölgelerden ördüğü zırhı dağıldı. Balıklar mağaradan çıkıp Mırnav’ın etrafında dönmeye başladılar. Hepsi bir araya gelince kocaman bir akıntı oluştu.
Karanlık Kuyruk, bu akıntıya karşı koyamadı ve uzaklara savruldu. Denizin derinlikleri ilk kez huzurla doldu.
Deniz ve Kıyı Arasında
Deniz halkı Mırnav’a teşekkür etti. Ona “Denizlerin Kedisi” unvanını verdiler. Parlak Pul ise şöyle dedi:
“Artık görevim tamamlandı. Ama senin içinde bıraktığım deniz nefesi hiç kaybolmayacak. Ne zaman istersen dalgaların altına dönebilirsin.”
Mırnav, ertesi sabah kıyıya döndü. Balıkçılar onun sabaha kadar kaybolmasına şaşırmışlardı. Ama Mırnav, gözlerinde denizin sırrını taşıyarak, hiç konuşmadı. Sadece gün batımında denize bakar, usulca gülümserdi.
Ve o günden sonra, kasabadaki herkes şöyle derdi:
“Bizim kedimiz yalnızca balıkçı değil; o, denizin de dostu.
