Bir varmış, bir yokmuş…
Uçsuz bucaksız bir dağın ardında, sabahları sisle sarılan, akşamları kuş cıvıltılarıyla yankılanan Gizemli Orman diye bir yer varmış. Bu ormanın içinde binbir çeşit canlı yaşar, ağaçlar birbirleriyle fısıldaşır, rüzgâr yaprakların arasında eski zaman hikâyeleri anlatırmış.
Ama ormanda bir canlı diğerlerinden biraz farklıymış: Cesur adında küçük bir ayıcık.
Cesur, adını aslında kendi cesaretinden değil, annesinin dileğinden almış. Annesi onu yavruyken bulduğunda, gözlerinde öyle bir korkusuzluk parlamış ki, “Bu yavru bir gün kalbinden korkuyu söküp atacak,” demiş. O yüzden ona Cesur adını vermiş.
Ormandaki Sessizlik
Gizemli Orman, adını sadece güzelliğinden değil, içindeki büyük sırdan da alırmış. Geceleri ormanın derinlerinden garip bir ışık yükselir, ardından rüzgâr bir melodi taşırmış. Kimse o ışığın nereden geldiğini bilmezmiş, çünkü oraya giden bir daha geri dönmemiş.
Bu yüzden hayvanlar ormanın o kısmına Kayıp Gölgeler Vadisi dermiş.
Cesur ise hep merak edermiş o ışığı.
Bir gece, gökyüzünde ay gümüş bir tepsi gibi parladığında, kalbinde bir ses duymuş:
“Cesur, korkularını aşmanın vakti geldi…”
O an anlamış ki, bu çağrı onun kaderinin sesiymiş.
Yolculuk Başlıyor
Sabahın ilk ışıklarıyla Cesur, minik bir çanta hazırlamış. İçine biraz bal, birkaç çam fıstığı ve annesinin ördüğü kırmızı atkısını koymuş.
“Dönmezsem üzülme anne,” demiş içinden, “ama dönersem sana ormanın sırrını getireceğim.”
Yol uzun, sessizlik derinmiş.
Bir süre sonra bir göl kenarına varmış. Göl o kadar duruymuş ki, içindeki yıldızlar bile kıpırdamadan parlıyormuş. Tam o sırada suyun içinden yaşlı bir kaplumbağa çıkmış.
— Küçük ayıcık, nereye böyle tek başına? demiş kaplumbağa.
— Kayıp Gölgeler Vadisi’ne gidiyorum. Ormanın sırrını öğrenmek istiyorum.
— O vadiye gidenlerin çoğu yollarını unuturlar, küçük dostum. Cesaret güzel ama bilgelikle yürümeyeni yutabilir.
Cesur başını öne eğmiş ama sonra gözlerini kararlılıkla kaldırmış:
— O zaman bilge olmayı da öğrenirim.
Kaplumbağa gülümsemiş. Kabuğundan parlayan bir taş çıkarıp Cesur’a uzatmış.
— Bu Aytaşı. Karanlık bastığında yolunu aydınlatır ama sadece kalbin temizse parlar.
Cesur teşekkür edip yola devam etmiş.
Kayıp Gölgeler Vadisi
Gün batarken, orman giderek sessizleşmiş. Ağaçlar eğilmiş, yapraklar fısıltıyla “geri dön” demiş. Ama Cesur durmamış.
Birden sislerin içinden bir tilki çıkmış — tüyleri gümüş gibi parlayan, gözleri keskin bir bilgeye benziyormuş.
— Küçük ayıcık, burada ne işin var?
— Işığı arıyorum, ormanın sırrını.
Tilki gülmüş.
— Herkes ışığı arar, ama kimse karanlığı anlamaz. Işığı bulmak istiyorsan önce kendi içindeki gölgeyle yüzleşmelisin.
Bu sözleri duyan Cesur’un kalbi sarsılmış. O an etraf kararmış, Aytaşı sönmüş.
Birden, karanlık bir yansıma karşısına çıkmış: Korkak Cesur.
— Sen kimsin? diye sormuş Cesur titrek bir sesle.
— Ben sensin, demiş gölgesi. Her adımda seni geri çeken korkunum ben. Yalnız kalmaktan, başarısız olmaktan, sevilmemekten korkan halinim.
Cesur bir adım geri atmış, ama sonra kalbinde annesinin sesi yankılanmış:
“Gerçek cesaret, korkunun yokluğu değil; onunla yürümektir.”
O an Aytaşı yeniden parlamış, Cesur derin bir nefes almış ve gölgesine doğru yürümüş.
Karanlık ona sarıldığında, gölgesi buhar gibi eriyip gitmiş.
Ve işte o anda ormanın derinlerinden bembeyaz bir ışık yükselmiş.
Ormanın Kalbi
Cesur o ışığı takip etmiş ve kendini devasa bir ağacın önünde bulmuş. Gövdesi gümüş damarlarla parlayan bu ağaç, ormanın kalbiymiş.
Bir ses yankılanmış, sanki ağacın içinden geliyormuş:
“Cesaretinle dengeyi geri getirdin, küçük ayı. Korkusunu yenen her canlı, ormanı bir nefes daha büyütür.”
Ağacın dallarından bir yaprak süzülüp Cesur’un pençesine düşmüş.
Yaprakta altın harflerle bir cümle yazılıymış:
“Gerçek güç, iç huzurla büyür.”
Eve Dönüş
Cesur sabah olduğunda evine dönmüş. Annesi onu görünce sevinçten gözyaşlarına boğulmuş.
— Döndün mü yavrum?
— Döndüm anne… ama artık sadece Cesur değilim. Korkularımı da yanımda getirdim, onlarla dost oldum.
O günden sonra orman bambaşka bir renge bürünmüş. Kuşlar daha neşeli ötüyor, ağaçlar daha gür büyüyormuş. Çünkü bir küçük ayıcık, kendi gölgesini yenmiş ve ormanın kalbini aydınlatmış.
Ve o günden sonra ormanda bir efsane dilden dile dolaşmış:
“Cesur Ayıcık, korkunun bile sevgiyle ışığa dönüşebileceğini kanıtlayan küçük kahraman.”