Uzak bir dağ köyünde her gece rüzgar ninni gibi eser ve insanlara huzur verir. Küçük Elvan, annesini kaybettikten sonra bu rüzgarda onun sesini duyar gibi olur. Bir gece rüzgarın kaynağını bulmak için dağa çıkar ve Melda adında gizemli bir varlıkla karşılaşır. Melda, Elvan’ın annesinin duasıyla oluşmuş bir rüzgar ruhudur ve her gece onun sesiyle ninni söylemiştir. Elvan büyüdükçe bu sevgi ve sesi kendisi taşır, rüzgar da hep onunla birlikte fısıldamaya devam eder.
Küçük bir köyde doğan Mira, kalbinde hâlâ yıldız ışığı taşıyan özel bir çocuktur. İnsanlar zamanla içlerindeki yıldız parıltısını unutmuş, gökyüzüne olan bağlarını kaybetmiştir. Mira, rüyalarında bir yıldız olan Solon’dan, gökyüzünün sönmekte olduğunu ve yıldız tozunun yalnız kaldığını öğrenir. İçindeki ışığın peşinden giderek uzun bir yolculuğa çıkar ve yıldız tozunun uyandığı unutulmuş vadiye ulaşır. Mira, kalbinden gelen şarkıyla yıldız tozunu yeniden dans ettirir, gökyüzünü canlandırır ve sonunda kendisi de göğe karışarak bir yıldıza dönüşür. Onun ışığı, dünyadaki çocuklara yeniden hayal kurmayı ve içlerindeki ışığı hatırlamayı öğretir.
"Ayışığı Fısıltıları ve Uyuyan Orman" masalı, uzak bir diyarda kimsenin sesini duymadığı, derin bir uykuya dalmış bir ormanla başlar. Küçük bir kulübede yaşayan Lina adındaki bir kız çocuğu, her gece ayışığında ormandan gelen gizemli fısıltıları dinler. Bir gün cesaretini toplayarak ormana girer ve kalbiyle ormana seslenir. Lina’nın sevgisi ve hatırlayışı sayesinde orman uykusundan uyanır, kuşlar şarkı söylemeye, çiçekler açmaya başlar. O günden sonra ormana "Ayışığı Ormanı" denir. Masal, sevgiyle ve hatırlamayla her şeyin canlanabileceğini anlatır.
Güneşli Köy’de yaşayan Elif, Can, Mert ve Zeynep yaz tatilinde birlikte vakit geçirmeye karar verir. Eski bir sandıkta buldukları harita onları, ormanın derinliklerinde "Sihirli Göl"e götürür. Gölün ortasındaki Dilek Taşı’na dilek dilerler: oyun, doğa, macera ve dostluk. Taş onlara gerçek dileklerin paylaşmakla gerçekleşeceğini öğretir. Çocuklar yaz boyunca doğayla iç içe, kendi oyun parklarını kurarak mutlu ve dostluk dolu bir tatil geçirir.
Keloğlan, herkesin korktuğu Huysuz Dede’ye annesinin isteğiyle sıcak çorba götürür. Dede başlangıçta sert davranır ama Keloğlan’ın ısrarlı iyiliği ve anlattığı masallar sayesinde yavaş yavaş yumuşar. Keloğlan’ın dostluğu sayesinde geçmişte yaşadığı acıları paylaşan Dede, sonunda köy çocuklarına masallar anlatan sevgi dolu birine dönüşür. Böylece kötülüğün zırhı, iyilikle çözülür.
Mira adında bir kız, denizin fısıltılarını duyabilen özel bir çocuktur. Köyünde kuraklık başlayınca deniz ona bir inciyi bulması gerektiğini söyler. Mira denizin rehberliğinde tehlikeli bir yolculuğa çıkar ve sonunda "Uyanış İncisi"ni bulur. İnci sayesinde deniz yeniden canlanır, kuraklık biter, köy kurtulur. Mira’nın denizi dinleme yeteneği sayesinde herkes ona inanır ve denizle dostluk başlar.
Küçük bir kız olan Marin, rüyalarında gördüğü gizemli bir mercan sarayının çağrısıyla denize açılır. Büyülü bir yolculuktan sonra Mercan Sarayı’na ulaşır ve burada Mercan Kalp adlı, denizin dengesini sağlayan ama zamanla kırılmış bir kalple karşılaşır. Kalp, insanların denizi unutması nedeniyle acı çekmiştir. Marin, kalbi anlar, ona sevgiyle yaklaşır ve onu iyileştirir. Böylece deniz yeniden canlanır ve Marin, Mercan Koruyucusu ilan edilir. Masal, doğaya sevgiyle yaklaşmanın gücünü anlatır.
Minik fil Fiko, annesinden dört renkli balon alır. Annesi ona sadece gölgede oynamasını söyler. Fiko merak edip balonları güneşe çıkarır ve hepsi patlar. Üzülür ama annesi ona nedenini açıklar. Fiko hatasından ders alır ve bir dahaki sefer gölgede oynar. Yeni balonları patlamaz, Fiko da mutlu olur.
Ders: Hatalar öğrenmek içindir, kurallara uymak güvenlidir.
Meraklı bir kız çocuğu olan Elif, arkadaşları Mert ve Zeynep ile birlikte ormanda gizemli bir ayı postu bulur. Post, onları hayal ve korkularla dolu sihirli bir ormana götürür. Her biri burada kendi korku ve duygularıyla yüzleşerek içsel bir yolculuk yapar. Elif yalnızlıktan korktuğunu, Mert düşünmeden konuşmanın zararını, Zeynep ise içindeki neşeyle renkleri geri getirebildiğini fark eder. Bu deneyim onların kendilerini tanımalarını sağlar. Masalın sonunda, ayı postu onlara gerçek saklambaç oyununun aslında kendini bulma oyunu olduğunu öğretir.
Masal, çocuklara kendini tanımanın, korkularla yüzleşmenin ve içsel büyümenin önemini anlatır.
“Üç Şey Yok” masalında, yalanın, korkunun ve açgözlülüğün hiç bulunmadığı “Dürüstler Diyarı” adlı bir köyde yaşayan meraklı bir çocuk olan Elvan, dış dünyayı tanımak için yola çıkar.
Yolculuğunda üç farklı diyara uğrar:
Yalanlar Ülkesinde herkesin birbirine yalan söylediğini ve gerçek ile yalanın birbirine karıştığını,
Korkular Diyarında korkuların insanı felç ettiğini,
Açgözlüler Şehrinde ise insanların doymaz hırslarının onları yalnızlaştırdığını görür.
Her diyardan aldığı derslerle köyüne döner ve artık çocuk değil, bir bilgedir. Masal, insanın içindeki değerlere sadık kaldıkça gerçek mutluluğu bulabileceğini anlatır.
Uzak bir diyarda, yaprakların konuştuğu gizemli bir ülke vardır. Bu ülkenin ortasında yaşayan Bilge Meşe Ağacı, her sabah yaprakları aracılığıyla masallar fısıldar. Meraklı bir kız çocuğu olan Lina, yapraklarla konuşmayı hayal eder. Günlerce doğayı dinleyerek sabreder ve sonunda yaprakların dilini öğrenir. Lina, ormanın rehberi olur ve diğer çocuklara da doğayı dinlemeyi öğretir.
Rüya adlı bir çocuk, geceleri karanlıktan korktuğu için gökyüzündeki karanlığı yemeye başlar. Zamanla geceler kısalır, insanlar uyuyamaz hale gelir. Gökyüzünden inen yaşlı bir yıldız olan Parilda, Rüya’ya geceyle barışmayı ve onun güzelliklerini görmeyi öğretir. Rüya karanlığı geri verir, yıldızlar yeniden parlar. Artık insanlar geceden korkmaz, çünkü Rüya’nın kalbinden gelen ışıkla gece güzelleşmiştir.