Masalı dinlemek için tıklayın.
Bir zamanlar, yedi rengin hüküm sürdüğü uzak bir diyarda, renklerin hiç solmadığı, gökyüzünün her sabah başka bir tonda maviye boyandığı bir köy varmış. Bu köyün adı Renkova’ymış. Renkova halkı, gökyüzünde beliren her gökkuşağını büyük bir bayram gibi karşılarmış. Çünkü gökkuşağı onların umut, neşe ve barış simgesiymiş.
Köyde Elif adında küçük bir kız yaşarmış. Elif, doğayı çok sever, ağaçlarla konuşur, çiçeklere şarkılar söyler, bulutlara masallar anlatırmış. Ama en çok gökkuşağını severmiş. Gökkuşağını her gördüğünde bir dilek tutar, gözlerini kapatıp usulca fısıldarmış:
“Ey yedi rengin dansı, beni de götür yanına…”
Fakat bir gün, gökyüzü sanki unutmuş gibi, haftalarca gökkuşağı çıkmamış. Yağmur yağıyor, güneş açıyor ama gökkuşağı bir türlü görünmüyormuş. Renkova köyü sessizleşmiş, çocukların oyunları durmuş, çiçekler bile biraz boynunu bükmüş.
Elif çok üzülmüş. “Belki de gökkuşağı küstü bize,” demiş kendi kendine. Bu düşünce onu daha da üzmüş. Bir sabah, güneşin ilk ışıklarıyla birlikte kararını vermiş: Gökkuşağına bir mektup yazacakmış.
“Sevgili Gökkuşağı,”
“Neredesin? Seni çok özledik. Renklerin olmadan dünya biraz daha solgun, biraz daha sessiz. Eğer sana bir şey yaptıysak, özür dileriz. Belki de seni yeterince takdir etmedik. Ama şimdi anlıyoruz; sen umut demeksin, neşe demeksin, barış demeksin. Lütfen geri dön.”
“Seni seven Elif.”
Elif mektubunu yazıp bir kavanozun içine koymuş ve köyün en yüksek tepesine çıkmış. Güneşe dönüp kavanozu yukarı kaldırmış ve dileğini dilemiş. O anda hafif bir rüzgar çıkmış. Kavanoz hafifçe havalanmış, dönmüş, dönmüş ve yavaşça bir kelebeğin kanatlarına konmuş gibi göğe süzülmüş.
Ertesi sabah, Elif uyanıp pencereden baktığında gözlerine inanamamış. Gökyüzü, daha önce hiç olmadığı kadar canlı renklere bürünmüş. Kocaman bir gökkuşağı, köyün üzerinden geçiyor, sanki yere değecek kadar alçakta uzanıyormuş. Ve gökkuşağının altından geçerken herkesin kulağına fısıldar gibi bir ses duyulmuş:
“Teşekkür ederim Elif. Sesini duydum.”
O günden sonra Renkova’da her yağmurdan sonra gökkuşağı çıkmış. Ama en güzeli, Elif’in gökkuşağının bir ucu hep onun evinin penceresinin önüne konar olmuş. Ve Elif her seferinde başka bir mektup yazmış gökkuşağına: bazen sevinçlerini, bazen sorularını, bazen sırlarını paylaşmış.
Yıllar sonra Elif büyümüş, yazar olmuş. Yazdığı kitapların her birinde bir gökkuşağı geçmiş. Çünkü o bilirmiş: Gerçekten inanan bir kalbin mektubu, en uzak gökyüzüne bile ulaşırmış.
Ve hâlâ, Renkova’da bir gökkuşağı belirdiğinde çocuklar başlarını kaldırır, ellerinde küçük kâğıtlar tutarlarmış. Belki de onlar da birer Elif olmuş, kalplerindeki renkleri gökyüzüne fısıldıyorlarmış.