Pazartesi, Ekim 20, 2025
Ana SayfaYaşa Göre11+ Yaş MasallarıKeloğlan’ın Kayıp Dileği

Keloğlan’ın Kayıp Dileği

Keloğlan, kayıp dileğini ararken gerçek mutluluğun başkalarına iyilik etmekte olduğunu keşfeder.

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, Anadolu’nun yedi dağ, yedi dere, yedi ova ötesinde, küçük bir köy varmış. Bu köyün adı “Gönülpınarı” imiş. Ne vakit oradan biri gülse, dağlar yankı yapar, ne vakit biri ağlasa, dereler dururmuş.

Bu köyde bir garip oğlan yaşarmış. Ne saçı varmış ne teli — herkes ona Keloğlan dermiş. Fakirmiş, ama gönlü zenginmiş. Yüreğinde iyilik, dilinde tatlı söz, gözlerinde merak eksik olmazmış.

Bir gün köy meydanında tellal bağırmış:
— Duyduk duymadık demeyin! Padişahımızın kızı hastadır! Ne tabip ne derman bulabilmiştir! Kim ki şehzadenin derdine çare bulur, dileği ne olursa olsun yerine getirilecektir!

Bunu duyan Keloğlan, başını kaşıyıp düşünmüş:
— Ne kaybederim ki? Belki bir hayır kapısı açılır.

Anası tencerenin başında bakmış, oğluna seslenmiş:
— Oğul, nereye böyle apar topar?
— Ana, padişahın kızını iyileştirmeye gidiyorum.
— A be oğul, sen daha kendi çorabını yamayamazsın, padişahın kızını nasıl iyi edeceksin?
— Ana, gönül isterse dağ yerinden oynar. Belki nasibimde vardır.

Böyle deyip yola koyulmuş. Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş, altı ayla bir güz gitmiş. Karşısına bir yaşlı derviş çıkmış. Sakalı göğsüne kadar inmiş, elinde bastonu, sırtında eski bir hırka…
— Selamünaleyküm, evlat, nereye böyle?
— Aleykümselam, derviş baba. Padişahın kızını iyileştirmeye gidiyorum.
— İyilik yoluna çıkanın ayağı taşa değmez, ama her dileğin bir bedeli vardır.
— Bedel de neymiş derviş baba?
— İnsan bazen dileğini bulur, bazen dileğini kaybeder. Sen hangisisin bakalım?

Derviş böyle deyip elini havaya kaldırmış. Bir anda gökyüzünden altın renkli bir tüy düşmüş.
— Bu tüy, rüzgârın dileğidir, demiş derviş. Dilersen bu tüyle bir tek dilek tutabilirsin. Ama dikkat et: Dileğini unutursan, dileğin de seni unutur.

Keloğlan anlamamış ama tüyü alıp bohçasına koymuş.
Yola devam etmiş.

Üç dağ, beş dere geçmiş; sonunda padişahın sarayına varmış. Saray kapısında koca koca askerler durmuş, kimseyi içeri almıyorlarmış.
Keloğlan yanaşmış:
— Ağalar, padişahın kızı hastaymış, ben çare bulmaya geldim.
Askerler gülmüş:
— Sen mi bulacaksın çareyi, kel oğlan? Hadi oradan!
Ama o sırada padişahın veziri pencereden bakmış, bu saf yüzlü delikanlıyı görünce içi ısınmış.
— Bir de bu denesin, ne kaybederiz, demiş.

Keloğlan’ı içeri almışlar.
Padişahın kızı, inci gibi yatakta yatıyormuş; yüzü solmuş, gözleri kapanmış, kimseye ses vermiyormuş.

Çocuklarımızın İlgisini Çekebilir:  Bilgelik Ormanı’nın Sırları

Keloğlan bir süre sessizce bakmış, sonra usulca demiş:
— Sultanım, ben tabip değilim, ama gönlümden geleni yaparım.

Kızın başucuna oturmuş, cebinden o altın tüyü çıkarmış. Tüy ışıldamaya başlamış. Keloğlan fısıldamış:
— Dilerim ki, bu güzel kız gözlerini yeniden açsın, dünyayı sevgiyle görsün.

Bir anda odada rüzgâr esmiş, perdeler havalanmış, kız gözlerini açmış!
Padişah sevinçten ne yapacağını şaşırmış.
— Dile benden ne dilersen, ey kel oğlan!

Keloğlan düşünmüş, düşünmüş… Ama o anda dervişin sözünü unutmuş! “Dileğini unutursan, dileğin de seni unutur,” demişti ya… O da, ne dilediğini unutmamak için hemen cevap vermemiş.
“Sonra düşünür bulurum,” demiş kendi kendine.

Ama ertesi sabah uyanınca… tüy de yok olmuş, dileği de.
Bir anda içini bir boşluk kaplamış.
“Ben ne istemiştim? Zenginlik mi, mutluluk mu, köyüme bolluk mu?”
Hiç hatırlayamamış.

Bunun üzerine padişaha demiş ki:
— Sultanım, izin verin, dileğimi bulmadan sarayınızda kalayım.
Padişah razı olmuş.
Keloğlan günlerce sarayda kalmış, ama geceleri rüyasında hep o dervişi görmüş.
Bir gece rüyasında derviş şöyle demiş:

Keloğlan uyanmış.
Ertesi gün sarayın mutfağında çalışmaya başlamış. Aşçılara yardım etmiş, fakir çocuklara yemek dağıtmış.
Bir gün saray bahçesinde ağlayan küçük bir çocuk görmüş.
— Neden ağlıyorsun evlat?
— Kuşumun kanadı kırıldı amca, uçamıyor!

Keloğlan hemen yanına çökmüş, kuşu eline almış.
— Her şeyin bir umudu vardır, küçük dostum, demiş.
Elini kuşun kanadına koymuş… Ve o anda, altın tüyden bir ışık parlamış!
Kuş kanadını çırpmış, uçmuş!

Keloğlan şaşkınlıkla gülmüş:
— İşte! Benim kayıp dileğim buymuş!
Benim dileğim, herkesin dileğini gerçekleştirmekmiş!

O günden sonra Keloğlan köy köy dolaşmış.
Kimin yüreği kırılmışsa, onarmış.
Kimin duası dilinde kalmışsa, tamamlamış.
Kimin gözünden yaş düşmüşse, elini tutmuş.

Ve sonunda derviş yine karşısına çıkmış:
— Evlat, şimdi anladın mı? Dilek, bir şey istemek değil, birine ışık olmaktır.
— Anladım derviş baba, demiş Keloğlan.
— O zaman sen artık dileğini buldun. Ama bil ki, kaybolan her dilek, bir kalpte yer bulur.

Böylece Keloğlan köyüne dönmüş, anasının elini öpmüş, tarlasında çalışmaya başlamış.
Ama ne zaman birinin kalbi kırılmış olsa, rüzgârla birlikte bir altın tüy uçar, o kişinin yüreğine dokunurmuş.

Ve derler ki, o tüy hâlâ dünyada dolaşırmış; kim iyi bir dilekle gülümserse, Keloğlan’ın kayıp dileği orada görünürmüş.

Benzer Masallar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz