Bir varmış, bir yokmuş…
Uçsuz bucaksız ovaların, yemyeşil ormanların ve mavi göllerin arasında küçük bir kasaba varmış. Bu kasabada, gözlerini hep gökyüzüne diken bir çocuk yaşarmış. Adı Fuat’mış.
Fuat, sabahları horoz ötmeden uyanır, avlusunda elinde küçük oyuncak uçağıyla koşuştururmuş. Her uçak sesi duyduğunda, gözlerini kısarak bulutların arasına bakar, o beyaz çizgilerin ardında neler olduğunu hayal edermiş.
Bir gün, Fuat babasına sormuş:
“Baba, gökyüzünün üstünde başka bir dünya mı var?”
Babası gülümsemiş, başını okşayarak, “Gökyüzü, hayallerini taşıyacak kadar büyüktür oğlum,” demiş.
Bu söz Fuat’ın aklında yer etmiş. Artık her gün biraz daha fazla çalışıyor, kitaplar okuyor, uçakların nasıl çalıştığını öğreniyormuş. Ama Fuat’ın kasabasında pilot olmak neredeyse imkânsız gibiymiş. Ne bir havaalanı varmış ne de uçuş okulları.
Bir gece, yıldızların dans ettiği bir gökyüzü altında Fuat, yaşlı dut ağacının dibine oturmuş ve içinden dilemiş:
“Ne olur, bana uçmam için bir yol gösterin.”
O anda, yıldızlardan biri parlayarak kaymış ve bir ışık huzmesi gibi Fuat’ın önünde bir şekil almış. Bu, parlak kanatlı, gümüşten yapılmış bir kuşmuş! Gözleri, minik minik yıldızlar gibi parlıyormuş.
Kuş, yumuşak bir sesle konuşmuş:
“Fuat, gerçek bir pilot olmak istiyorsan, üç sınavı geçmelisin. Cesaret, bilgelik ve kalp sınavı…”
Fuat gözlerini kırpmadan dinlemiş. Kuş kanadını çırpmış ve Fuat’ı sırtına alarak gökyüzüne doğru havalanmış.
İlk sınav: Cesaret.
Fuat, yüksek dağların üzerinde uçarken, ansızın kara bir fırtına bulutunun içine girmişler. Şimşekler çakıyor, rüzgâr öfkeyle uğulduyormuş. Kuş, Fuat’a sormuş:
“Burada kalırsan güvenlisin, ama ileri gidersen fırtınayı aşman gerekir. Seçimini yap.”
Fuat, korkusunu yutmuş, yumruklarını sıkmış ve “İleri!” demiş. Gözlerini kapatmadan, yıldırımlara karşı kanat çırpan kuşla beraber ilerlemiş. Fırtına bir anda dağılmış, yerini sakin bir gökyüzüne bırakmış.
İkinci sınav: Bilgelik.
Kuş, Fuat’ı altın renkli bir çöle getirmiş. Ortada, dört farklı uçak maketi duruyormuş. Bir ses yankılanmış:
“Hangisi seni gerçek yolculuğa götürür?”
Fuat, dikkatlice her uçağa bakmış. Bazıları çok büyük, bazıları çok şatafatlıymış. Ama bir tanesi, sade, sağlam ve dengeli duruyormuş. Fuat onu seçmiş. Ve o anda maket, gerçek bir uçağa dönüşmüş!
Üçüncü sınav: Kalp.
Uçakla uçarken, Fuat aşağıda küçük bir kasaba görmüş. Kasaba halkı yardım için ellerini sallıyormuş; büyük bir sel geliyormuş! Kuş, Fuat’a sormuş:
“Uçuşuna devam edersen hedefe çabuk ulaşırsın. Ama durup yardım edersen, geç kalabilirsin.”
Fuat düşünmeden kumandayı aşağı çekmiş. Uçağını kasabanın yakınına indirip, insanlara yardım etmiş. Yaşlıları taşıdı, çocukları kurtardı, hastaları sırtında güvenli yerlere götürdü.
Sonunda kuş tekrar ortaya çıkmış ve kanat çırparak Fuat’ın etrafında döne döne söylemiş:
“Fuat, sınavları başarıyla geçtin. Sen artık gerçek bir pilotsun. Gökyüzü senindir!”
Fuat gözlerini açtığında sabah olmuştu. Dut ağacının altında uyuyakalmıştı. Ama bu bir rüya değilmiş! Başucunda bir pilot ceketinin durduğunu görmüş, ceketle beraber bir de küçük bir not:
“Hayallerine sadık kalanlara, gökyüzü dost olur.”
Yıllar geçmiş…
Fuat büyümüş, ülkenin en iyi pilotlarından biri olmuş. Her uçuşunda, kokpitte bir anlığına dışarı bakar, gülümser ve çocuk kalbiyle yıldızlara teşekkür edermiş.
Ve hâlâ, uzak kasabalarda bir çocuk başını kaldırıp gökyüzüne baktığında, bir uçağın kanadından ışıl ışıl bir yıldız tozu döküldüğü söylenirmiş.
Belki de bu, Fuat’ın, çocukların hayallerine fısıldadığı umutmuş…
Ve gökyüzü, bir kez daha hayallere ev sahipliği yaparmış.