Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal iken, pire berber iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken… Anadolu’nun bereketli topraklarında, yüksek dağlarla çevrili bir köyde Keloğlan yaşarmış. Anasıyla birlikte yoksul ama huzurlu bir hayat sürermiş. Saçsız başı, saf kalbi ve kıvrak zekâsıyla köyün hem en alay edilen hem de en sevilen çocuğuymuş.
Günün birinde, köyün çeşmesi kurumuş. Ne kadar kazsalar da su çıkmamış. Köydeki yaşlılar, “Bu susuzluk doğanın küskünlüğü. Suyun kaynağı, Periler Diyarı’nda. O suyu geri getirecek olan kişi ise kalbi temiz, niyeti doğru biri olmalı” demiş.
Keloğlan anasının önüne diz çökmüş:
— Ana, müsaaden olursa Periler Diyarı’na gideceğim. Belki suyu geri getiririm.
Anası önce korkmuş, sonra Keloğlan’ın gözlerindeki kararlılığı görünce dua etmiş:
— Yolun açık olsun oğul. Al şu torbayı da; içinde bir parça çörek, biraz ceviz ve dedenle babanın duaları var.
Yolun Başlangıcı
Keloğlan yollara düşmüş. Dağlar aşmış, dereler geçmiş, nehrin kenarında yaşlı bir dervişe rastlamış. Derviş bir taşın üstünde oturmuş, kuru bir ekmeği suya banarak yiyormuş.
— Selamünaleyküm dede, demiş Keloğlan.
— Aleykümselam evlat, nereye böyle?
— Periler Diyarı’na gidiyorum, köyümüzün suyu kurudu. Belki bir çare bulurum.
Derviş gülümsemiş, cebinden küçük bir aynayı çıkarıp Keloğlan’a vermiş:
— Bu ayna sana doğru ile yanlışı gösterecek. Ama unutma: her doğru, göründüğü kadar parlak değildir. Her yanlış da karanlık değildir. Kalbinle tart.
Teşekkür edip aynayı torbasına koymuş Keloğlan, devam etmiş yoluna. Günlerce yürümüş. Ayakları nasır bağlamış, çöreği bitmiş, cevizleri tilkilerle paylaşmış. En sonunda göğü mora çalan bir ormana ulaşmış. Bu ormanın içinde, zaman durmuş gibiymiş; rüzgâr esmez, kuşlar ötmezmiş.
Periler Diyarı’na Giriş
Ormanın ortasında yedi taş sütun varmış. Her biri farklı renkte parlıyormuş. Ortadaki en büyük taşta bir yazı:
“Dileğini söyle, yüreğin temizse, geçidin kapısı açılır.”
Keloğlan elini kalbine koymuş:
— Ne altın, ne şan… Yalnızca köyümüzün suyunu geri istiyorum. Susuz kalmış kuzular, çatlamış topraklar, ağlayan analar için…
Taşlar birden titremiş, ortadaki taş yarılıp bir kapı belirmiş. Göz kamaştırıcı bir ışıkla içeri adım atan Keloğlan, kendini Periler Diyarı’nda bulmuş. Her şey pırıl pırıl, kuşlar insan gibi şarkı söylüyor, ağaçlar dans ediyormuş.
Ve işte orada, göl kenarında oturan, uzun saçları ay ışığı gibi parlayan bir peri kızı… Elinde altın saplı bir çiçek, gökyüzüne bakıyormuş.
Keloğlan ve Peri Kızı
Keloğlan yaklaşmış:
— Selam güzel peri. Ben Keloğlan. Köyümün suyu kurudu. Derler ki suyun kaynağı buradaymış.
Peri kız, ona dikkatlice bakmış. Gözlerinde bin yılın bilgeliği varmış.
— Herkes gelip almak ister, sen vermeye gelmişsin. Ama her şeyin bir bedeli vardır.
— Neymiş o bedel?
— Suyu almak için üç sınavdan geçmen gerek. İlki: Cesaret. İkincisi: Sabır. Üçüncüsü: Sevgi.
Keloğlan başını sallamış. Gözünde korku değil kararlılık varmış.
İlk Sınav: Cesaret
Peri kızı onu siyah bir mağaraya götürmüş. İçerisi zifiri karanlıkmış. Duvardan bir ses yankılanmış:
“Buradan yalnız kalbi cesur olan geçebilir. Korkuların sana saldıracak. Kaçarsan, bir daha asla çıkamazsın.”
Keloğlan yürümüş. Önce kendi sesini duymuş, sonra köydeki çocukların alayları, sonra anasının ağlaması… Birden karşısına dev bir yılan çıkmış. Sonra anası yılan olmuş, onu “Oğlum!” diye çağırmış. Keloğlan gözlerini kapatıp kalbiyle düşünmüş: “Bu bir oyun. Anam böyle çağırmaz beni, gözleri şefkatle bakardı.”
O anda yılan kaybolmuş, mağaranın çıkışı görünmüş.
İkinci Sınav: Sabır
Bu kez peri kızı onu akan bir şelalenin yanına götürmüş.
— Bu taşın üstüne otur. Taşın üstünde bir tohum var. Ne kadar beklersen, o kadar büyür.
Keloğlan oturmuş. Saatler, günler geçmiş. Yağmur yağmış, güneş kavurmuş. Kimi zaman “Ne olacaksa olsun!” demek istemiş. Ama vazgeçmemiş. Bir sabah, tohum çatlamış, içinden göğe yükselen altın bir çiçek çıkmış. Peri kızı tekrar belirip başını eğmiş.
— Sabırla güzellik doğurulur.
Üçüncü Sınav: Sevgi
Son sınavda, peri kızı birden gözyaşı dökmeye başlamış.
— Eğer suyu götürürsen bu diyar çöle dönecek. Ama eğer burada kalırsan köyün sonsuza dek susuz kalacak. Hangisini seçersin?
Keloğlan gözlerini yere eğmiş, içi yanmış ama kararını vermiş:
— Su, insan içindir. Ben kalbimi burada bırakırım ama bedenim köye döner.
O anda peri kızı gülümsemiş. Gözyaşları inciye dönüşmüş.
— İşte gerçek sevgi: Kendinden vazgeçmeyi bilmektir. Üç sınavı geçtin Keloğlan. Şimdi hem köyünün suyunu götür, hem de istediğin zaman buraya dön.
Bir değnek uzatmış eline. Ucu kristalden yapılmışmış. “Bu değnekle vur toprağa, su fışkırır.”
Dönüş ve Kutlama
Keloğlan köyüne dönmüş. Herkes şaşkın, anası sevinçten ağlıyormuş. Değneği yere vurmuş ve yerden pınar gibi su fışkırmış. Toprak yeşermiş, insanlar sevinçten oynamış.
Ama Keloğlan bazen dağlara bakar, göğe dalar, sessizce gülümsermiş. Çünkü yüreğinde bir peri kızı, kalbinde ise üç sınavın izi varmış.
Gökten üç elma düşmüş:
Biri anlatana,
Biri dinleyene,
Biri de yüreğinde sevgi taşıyana…