Bir varmış, bir yokmuş…
Uçsuz bucaksız bir denizin kıyısında, beyaz kumlarla kaplı küçük bir balıkçı köyü varmış. Bu köyde, dalgaların sesini diğerlerinden farklı duyan bir kız yaşarmış. Adı Mira’ymış.
Mira doğduğunda deniz çarşaf gibiyken birden gökyüzü kararmış, deniz kabarmış, sanki onu selamlamış gibi bir dalga kıyıya vurmuş. O günden sonra Mira’nın kulağına her gece deniz fısıldamaya başlamış.
“Gel…” dermiş deniz, “gel de sırlarımı dinle…”
Mira büyüdükçe bu fısıltılar daha da anlamlı hale gelmiş. Dalgaların anlattığı eski masalları, batık gemilerin hikâyelerini, denizkızlarının şarkılarını duyar olmuş. Ama bu sesi sadece o duyarmış. Köy halkıysa onun hayal gördüğünü sanır, “Deniz yalan söylemez ama susar, sen uyduruyorsun,” derlermiş.
Bir gün köyde kuraklık başlamış. Gökyüzü aylarca bir damla yağmur indirmemiş, deniz ise balıklarını saklamış. Balıkçılar eli boş dönmeye başlamış. Köy sessizleşmiş, umutsuzluk herkesin gözlerinde büyümüş.
O gece Mira’ya deniz fısıldamış:
“Derinliklerde bir inci var. Adı Uyanış İncisi. Onu bulan, denizle dost olur, köyünü kurtarır. Ama yolu tehlikelerle dolu.”
Ertesi sabah Mira eline küçücük bir pusula alıp kıyıdan ayrılmış. Onu görenler gülmüş:
“Bu çocuk denizin masallarına inandı, şimdi de peşine düştü.”
Mira aldırmamış. Günlerce yüzmüş, denizkızlarıyla konuşmuş, uyuyan yunuslara sarılmış, mercanların altında soluklanmış. Her biri ona ipuçları vermiş:
“İnci yalnızca kalbi temiz, kulakları açık olanlara görünür,” demiş yaşlı bir kaplumbağa.
“Fısıltıyı takip et,” demiş deniz feneri, yıldızlarla göz kırparken.
Ve sonunda, en sessiz gece vakti, Mira dalgaların ortasında durup gözlerini kapamış. Fısıltıyı dinlemiş. Deniz bu kez sadece “Şimdi…” demiş.
Mira suya dalmış. Orada, ay ışığıyla parlayan bir taş gibi, Uyanış İncisi onu bekliyormuş.
İnciyi eline alır almaz deniz birden canlanmış. Fırtına olmamış, tam tersine, usul usul bir müzik başlamış sanki. Dalgalar dans etmiş, rüzgâr yumuşamış.
Mira köyüne döndüğünde balıklar kıyıya dönmeye başlamış, gökyüzü serin bir yağmur indirmiş. Kuraklık bitmiş.
O günden sonra kimse Mira’ya deli dememiş. Herkes, geceleri onun denizi dinleyip sessizce fısıldayan dalgalarla konuştuğunu bilmiş.
Ve Mira, kulağına denizin söylediklerini asla unutmamış:
“Bazen en büyük sırlar, en sessiz seslerde saklıdır.”