Ana SayfaYaşa Göre11+ Yaş MasallarıRüzgârın Fısıldadığı Sırlar

Rüzgârın Fısıldadığı Sırlar

Bir zamanlar, dağlarla çevrili, gökyüzünün maviyle altını karıştırdığı bir vadide, rüzgârın hiç susmadığı bir köy varmış. Bu köyün adı Sırlıköymüş, çünkü buradaki insanlar rüzgârın söylediklerini duyabildiklerini söylerlermiş. Fakat yalnızca belli bir yaşa gelmiş, yüreği temiz ve kalbi merakla dolu olanlar, rüzgârın fısıltılarını gerçekten anlayabilirmiş.

Sırlıköy’de yaşayan Lina adında küçük bir kız varmış. On yaşına henüz basmış olan Lina, diğer çocuklardan biraz farklıymış. Sessizce yürümeyi, kuşlarla konuşur gibi cıvıldamayı, ve en çok da rüzgârın sesini dinlemeyi severmiş. Babası marangoz, annesi ise şifalı bitkilerle ilgilenen bir kadındı. Aileleri oldukça sade, ama mutluydu.

Her akşam, evlerinin çatısında oturur, saçlarını savuran rüzgârla konuşmaya çalışırmış Lina. Ama rüzgâr, ona yıllarca tek kelime bile fısıldamamış. Ta ki, onuncu doğum gününün ertesi sabahına kadar.

O sabah rüzgâr farklı esmişti. Hafifçe değil, kararlı ve melodik bir şekilde, sanki bir şey anlatmak ister gibi… Ve birden Lina, rüzgârın kulağına fısıldadığını duymuş:

Lina, şaşkınlıkla kulaklarını ovuşturmuş. “Bir kalp mi? Altın bir ağaç mı? Ne sırrı?” Ama rüzgâr başka bir şey söylememiş o gün.

O andan sonra, Lina’nın içinde büyük bir merak uyanmış. Hemen annesinden ormanın derinliklerine gitmek için izin istemiş, ama annesi ormanın içlerine girmenin tehlikeli olduğunu söylemiş. Ne var ki Lina’nın yüreği artık çağrılmıştı. Ve bir gece, yıldızlar sessizce gökyüzünde parıldarken, küçük bir çanta hazırlayıp evden ayrılmış.

Rüzgâr, yol boyunca ona rehberlik etmiş. Ağaçların dallarını hışırdatarak, kuşları uykularından uyandırmadan ilerlemiş. Gün doğarken, ormanın derinliklerinde gizli bir açıklığa ulaşmış. Ve işte oradaymış: gövdesi altın rengiyle parlayan, dalları göğe uzanan ihtişamlı bir ağaç…

Ağacın etrafında hiçbir kuş cıvıldamıyor, hiçbir yaprak kımıldamıyormuş. Hava durmuş gibiymiş. Lina dikkatlice ağacın köklerine yaklaşmış ve orada, yosunların arasında gizli bir taş bulmuş. Taşı kaldırdığında altında parlayan camdan bir kutu çıkmış. Kutunun içinde, atar gibi titreşen bir cam kalp varmış.

Lina kalbe dokunduğunda, tüm orman bir anda canlanmış. Rüzgâr yeniden esmeye başlamış ve bu kez sadece fısıldamıyor, şarkı söylüyormuş:

Lina, kalbi alıp köyüne dönmüş. Ertesi gün köylüler, Lina’nın getirdiği kalple birlikte köy meydanındaki eski çeşmenin yeniden akmaya başladığını görmüşler. Çeşmenin suyu gümüş gibi parlıyor, içen herkesin içini huzur kaplıyormuş.

Yaşlı köy büyücüsü ortaya çıkıp gözleri dolu dolu anlatmış: “O kalp, bir zamanlar rüzgârın sırrını taşıyan ilk bekçiye aitti. Onu kıskanan biri kalbi çalıp ormana gizlemişti. Kalp ortadan kaybolduğunda, köyün ruhu da susmuştu. Ama şimdi, senin cesaretinle köy yeniden can buldu, Lina.”

O günden sonra Lina, “Rüzgârın Bekçisi” ilan edilmiş. Herkes, ona danışmaya, onunla konuşmaya başlamış. Ama Lina en çok rüzgârla konuşmayı sevmiş. Çünkü rüzgâr ona artık sadece sırlar değil, umut da fısıldıyormuş.

Ve rüzgâr her zaman şöyle dermiş ona:


Masal burada biter. Ama rüzgâr hâlâ eser. Kim bilir, belki bir gün senin kulağına da bir sır fısıldar…

Benzer Masallar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz