Bir gün, köyün en meraklı çocuğu olan Mira, vadideki gizemi çözmeye karar vermiş. Herkesin uzak dur dediği kulübeye doğru yürümüş. Yol boyunca rüzgâr saçlarını okşarken kulağına hafif bir ses fısıldamış:
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarların birinde, yüksek dağların gölgesinde saklı, yemyeşil bir vadi uzanırmış. Bu vadiye insanlar “Sessiz Vadi” dermiş çünkü burada esen rüzgâr, sanki bir şarkı gibi fısıldar, ağaçlar da bu ezgiye dansla eşlik edermiş.
Vadinin tam ortasında, taşlarla örülü, sarmaşıklarla çevrili eski bir kulübede, yaşlı bir bilge yaşarmış: adı Ayzun’muş. Ayzun, vadiye gelen herkesin kalbini okuyan, rüzgârla konuşan bir adam olarak bilinirmiş. İnsanlar ondan çekinir ama bir o kadar da saygı duyarmış. Çünkü Ayzun’un kulağı rüzgârın fısıltılarına açıktı ve rüzgâr ona sırları anlatırdı.
“Saklı olanı arayan, kalbini açık tutmalı…”
Mira ürpermiş ama geri dönmemiş. Kulübenin kapısını çaldığında yaşlı Ayzun, sanki onun geleceğini biliyormuş gibi gülümseyerek kapıyı açmış.
“Gel bakalım küçük gezgin,” demiş. “Rüzgâr senin geleceğini fısıldadı bana.”
Mira gözlerini büyütmüş. “Gerçekten rüzgârla mı konuşuyorsun?”
Ayzun başını sallamış. “Rüzgâr, dünyanın görmediği her şeyi görür. Geceleri ormanları dolaşır, dağların zirvesinde şarkı söyler. Onun anlattıklarını sadece kalbi açık olanlar duyabilir.”
Mira büyülenmişti. O gece kulübede kalmasına izin verilmiş. Ayzun, ona bir hikâye anlatmış. Ama bu, sıradan bir hikâye değilmiş. Her gece Ayzun’un anlattığı hikâyelerle Mira, rüyasında vadinin ruhlarıyla konuşmaya başlamış. Rüzgâr ona eski zamanları, unutulmuş kahramanları, saklı hazineleri ve doğanın dengesini anlatıyormuş.
Bir gece Mira, rüyasında vadinin bir yerinde gömülü eski bir taş görmüş. Taşın üstünde bir işaret varmış: sonsuzluk simgesi. Uyandığında soluğu Ayzun’un yanında almış. Yaşlı bilge derin bir nefes almış:
“Demek onu gördün. Sonsuzluk taşı… Vadiyi koruyan kadim bir güçtür o. Ama sadece niyeti temiz olan biri onun yerini öğrenebilir.”
Ertesi sabah, Ayzun ve Mira birlikte yola çıkmış. Rüzgâr önlerinden esiyor, ağaçlar yol gösteriyormuş. Günler süren bir yolculuktan sonra, bir şelalenin ardındaki mağarada taşı bulmuşlar. Taş, elini uzatan Mira’nın dokunuşuyla parlamaya başlamış. O anda rüzgâr, mağaranın içinde yankılanmış:
“Yeni koruyucu seçildi. Doğa ve sırlar artık onunla güvende olacak.”
Ayzun gözleri dolarak Mira’ya bakmış. “Benim görevim burada bitiyor. Artık sırlar sana emanet, Mira.”
Mira artık yalnızca meraklı bir çocuk değil, Sessiz Vadi’nin yeni bilgesi olmuş. Yıllar geçmiş, insanlar onun bilgeliğini duymuş, çocuklar rüyalarında rüzgârla konuşmayı öğrenmiş.
Evet, masal burada bitmiş ancak o günden sonra vadi, hiçbir zaman sessiz kalmamış. Çünkü artık her rüzgâr fısıltısı, yeni bir masalın başlangıcıymış…