Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarların birinde, yüksek dağların ardında saklı kalmış bir köy varmış. Bu köy diğerlerinden çok farklıymış. Çünkü bu köyde üç şey yokmuş: yalan, korku ve açgözlülük.
Köy halkı birbirine hep doğruyu söylermiş, hiçbir şeyden korkmazlarmış ve kimse kimsenin malında, mülkünde gözü olmazmış. Adına da “Dürüstler Diyarı” denirmiş. Günlerden bir gün, bu köyde yaşayan küçük bir çocuk varmış: Elvan.
Elvan, henüz on yaşındaymış ama yaşıtlarından çok daha meraklıymış. Soru üstüne soru sorar, öğrenmeden rahat etmezmiş. Bir gün, köyün yaşlı bilgesi Dede Kiraz ona şöyle demiş:
“Evlat, bu köyde üç şey yoktur. Bunlar yalan, korku ve açgözlülüktür. Bunlar dışarıda çoktur ama burada hiç bulunmaz.”
Elvan, bu sözleri duyunca içinde bir kıvılcım yanmış. “Peki neden?” diye sormuş. Dede Kiraz gözlerini kısmış, bastonunu yere vurmuş:
“Çünkü biz bir zamanlar bu üç şeyin ne kadar büyük kötülüklere yol açtığını gördük. Bir bedel ödedik, çok ağır bir bedel…”
Elvan artık dayanamamış. “Ben dışarıdaki dünyayı görmek istiyorum!” demiş. Ailesi çok üzülmüş ama ona karşı gelmemişler. Elvan’a bir heybe, bir sopa, biraz erzak ve Dede Kiraz’ın verdiği bir taş kolye vermişler.
Dede Kiraz, kolyeyi takarken şöyle demiş:
“Bu taş, seni sana hatırlatır. Ne olursa olsun, içindeki üç yokluğu kaybetme. Sakın unutma: Yalan seni başkası yapar, korku seni küçültür, açgözlülük seni karanlığa çeker.”
Birinci Diyar: Yalanlar Ülkesi
Elvan uzun bir yürüyüşten sonra sisli, puslu bir yere varmış. İnsanlar gülümsüyor ama gözleri boş bakıyormuş. Ne sorsa, herkes farklı bir şey söylüyormuş.
Bir çocuk Elvan’a yaklaşıp, “Ben kralım!” demiş. Bir diğeri, “Ben sihirbazım!” diye bağırmış. Ama aslında ne kral varmış ortada ne sihirbaz… Herkes herkese yalan söylüyormuş.
Elvan burada günlerce kalmış. Ama bir süre sonra başı dönmeye, zihni karışmaya başlamış. Gerçek ile yalanı ayırt edemez olmuş. Tam delirecekken kolyesi parlamış. Elvan, Dede Kiraz’ın sözlerini hatırlamış:
“Yalan seni başkası yapar.”
Bir aynaya bakmış, kendini tanıyamamış. Hemen orayı terk etmiş.
İkinci Diyar: Korkular Diyarı
Bu kez karanlık bir ormana girmiş. Ağaçlar fısıldıyor, yerden dumanlar çıkıyormuş. Her köşe başında “ya şu olursa?”, “ya bu olursa?” diyen korkulu sesler yankılanıyormuş.
Bir çukurdan çıkan gölge Elvan’a seslenmiş:
“Sakın ilerleme! Orada ejderha var!”
“Hayır, ilerle! Orada hazine var ama onu koruyan lanet var!”
Elvan bir adım atamadan kalakalmış. Günler geçmiş, cesareti kırılmış. Dizlerinin üstüne çöküp ağlarken kolyesi yine parlamış. Bir ses duymuş:
“Korku seni küçültür.”
Gözyaşlarını silmiş, bastonunu yere vurmuş:
“Ben Elvan’ım! Korkularımı tanırım ama onlara teslim olmam!”
Ve ormanı geçip ikinci diyardan da ayrılmış.
Üçüncü Diyar: Açgözlüler Şehri
Son diyara geldiğinde altın yollar, gümüşten evler, devasa yemek sofraları görmüş. Herkes elindekini artırmak için yarışıyormuş. Kimse kimseye selam bile vermiyormuş.
Bir adam Elvan’a yaklaşmış:
“Eğer şu taşı bana verirsen, sana bir saray veririm.”
Elvan şaşırmış: “Bu sadece bir taş…”
Adam gülmüş: “O halde daha fazla altın ister misin? Yeter ki bana ait ol.”
Elvan’ın gözleri parlamış bir an. Sonra taş kolyesi ağırlaşmış, onu yere çekmiş. İçinde bir ses yankılanmış:
“Açgözlülük seni karanlığa çeker.”
Elvan gözlerini kısmış, taşı sımsıkı kavramış:
“Ben taşımı vermem! Ve senin sarayında yalnız kalmak istemem!”
Ve oradan da ayrılmış.
Dönüş ve Değişim
Aylar süren yolculuğun sonunda Elvan, Dürüstler Diyarı’na geri dönmüş. Ama bu kez artık bir çocuk değil, bilge bir delikanlıymış. Köy halkı onu gözyaşlarıyla karşılamış.
Dede Kiraz ise artık çok yaşlanmış. Elvan’ın elini tutmuş:
“Gördün mü evlat, neden bu üç şey burada yok? Çünkü yalanla gerçek kaybolur, korkuyla yol alınmaz, açgözlülükle dost kalmaz.”
O günden sonra Elvan, köyün yeni bilgesi olmuş. Çocuklara masallar anlatır, taş kolyesini gösterip şöyle dermiş:
“Üç şey yoksa, bir ömür var.”
Ve herkes bilirmiş ki gerçek mutluluk, eksiklikte değil; değerlerde saklıymış.