Bir zamanlar, uzak diyarlarda, haritalarda bile adı geçmeyen gizemli bir ülke varmış: Fısıldayan Yapraklar Ülkesi. Bu ülke, rengârenk ormanları, altın gibi parlayan gölleri ve her mevsim şarkı söyleyen rüzgârlarıyla ünlüymüş. Ama onu gerçekten özel kılan bir şey varmış: Ağaçların yaprakları konuşurmuş.
Her sabah gün doğarken, rüzgâr dalların arasından geçerken yapraklar fısıldarmış. Ama bu sıradan bir ses değilmiş; yapraklar masallar anlatır, gizemli hikâyeler paylaşır, bazen de uyarılarda bulunurmuş.
Bu ülkenin tam ortasında, göğe yükselen kocaman bir meşe ağacı varmış: Bilge Meşe. Diğer tüm ağaçlar ona saygı duyar, yapraklar ise en güzel hikâyeleri ondan öğrenirmiş.
Ülkede yaşayan çocuklar her sabah ağacın gölgesine oturur, yaprakların anlattığı masalları dinlermiş. İçlerinden en meraklısı, küçük bir kız çocuğuymuş: Lina. Lina’nın en büyük hayali, yaprakların söylediklerini sadece dinlemek değil, onlarla konuşabilmekmiş.
Bir gün Bilge Meşe, fısıltıların arasında Lina’ya seslenmiş:
“Lina… Eğer kalbini gerçekten açar, doğayı dinlemeyi öğrenirsen, yapraklarla sen de konuşabilirsin…”
Bu sözler Lina’yı çok heyecanlandırmış. Ertesi sabah erkenden ormana gitmiş, günlerce ne bir kelime konuşmuş, ne de şehirden gelen gürültülere kulak vermiş. Sadece rüzgârı, kuşları, suyun akışını ve tabii yaprakların fısıltılarını dinlemiş.
Bir gece dolunay gökyüzüne yükselirken, Lina gözlerini kapatmış ve kalbinden geçenleri sessizce dile getirmiş:
“Sizi duyuyorum… Peki ya siz de beni duyuyor musunuz?”
İşte o anda, bir mucize gerçekleşmiş. Bilge Meşe’nin yaprakları titremiş, sonra da net bir sesle cevap vermiş:
“Seni duyuyoruz, Lina. Artık sen de Yaprakların Dili’ni bilenlerdensin…”
O günden sonra Lina, ağaçlarla konuşan, ormandaki dengeyi koruyan ve doğanın sırlarını anlatan bir rehber olmuş. Diğer çocuklara da doğayı dinlemeyi öğretmiş. Fısıldayan Yapraklar Ülkesi, sadece bir masal değil, aynı zamanda kalbini açan herkesin duyabileceği bir gerçek olmuş.
Ve unutma:
Eğer bir gün rüzgâr bir yaprağı önüne sürüklerse…
Dur ve dinle…
Belki sana da bir hikâye fısıldıyordur…
