Ana SayfaYaşa Göre5-6 Yaş MasallarıGümüş Tüy ve Zamanın Anahtarı

Gümüş Tüy ve Zamanın Anahtarı

Masalı dinlemek için tıklayın.

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarların birinde, Gökköy adında huzur dolu bir köy varmış. Bu köyde insanlar doğayla iç içe yaşar, hayvanlara ve ağaçlara dost gibi davranırlarmış. Gökköy’ün tam ortasında, yaşı bin yılı aşmış kocaman bir çınar ağacı yükselirmiş. Halk, bu çınara “Bilge Çınar” dermiş. Her bahar çiçek açarken, sanki bin bir masalı fısıldarmış dallarından.

Köyde yaşayan çocuklardan biri, Zeren adında meraklı mı meraklı bir kız çocuğuymuş. Zeren, her gün Bilge Çınar’ın gölgesinde oturur, kitaplar okur, yıldızları seyreder ve kendi sorularına cevaplar ararmış. Fakat Zeren’in aklında hep aynı soru dolanır dururmuş:

“Zaman nedir, neden bazen hızlı geçer, bazen yavaş?”

Bir gün Zeren, Bilge Çınar’ın gövdesine yaslanıp bu soruyu tekrar düşünürken hafif bir esinti çıkmış. Esintiyle birlikte bir tüy süzülerek önüne düşmüş. Bu, sıradan bir tüy değilmiş; gümüş gibi parlayan, ışık saçan, sanki canlıymış gibi hafifçe titreşen bir tüy…

Zeren, tüyü eline alır almaz çevresi değişmeye başlamış. Bir anda kendini başka bir dünyada, gökyüzünde süzülen adaların arasında bulmuş. Bu, Zaman Diyarı imiş. Burada zaman görünür, duyulur ve hatta koklanabilirmiş. Her adada farklı bir zaman kavramı yaşanırmış: sabır, acele, geçmiş, gelecek, an…

Zeren, ilk olarak Sabır Adasına inmiş. Burada yaşayan kaplumbağalar, her işlerini ağır ağır ama dikkatle yapıyorlarmış. Zeren, bir çiçeğin açmasını üç gün boyunca sabırla izleyerek beklemek zorunda kalmış. En sonunda çiçek açtığında, çiçeğin içinden bir damla ışık çıkmış ve Zeren’in kalbine dokunmuş.

“Sabır zamanın kalbidir,” demiş yaşlı bir kaplumbağa. “Sabreden kişi, zamanın özünü kavrar.”

İkinci olarak Acele Adasına gitmiş. Burada herkes koşuyor, hızlı konuşuyor, yemekleri çiğnemeden yutuyormuş. Zeren de kendini bu tempoya kaptırmış. Ama kısa süre sonra yorgun düşmüş, burnu kanamış ve ne yediğini bile hatırlamaz olmuş. Adanın ortasında bir tabela görmüş:
“Hızlı yaşa, anlamı kaçır.”

Zeren, üçüncü olarak Geçmiş Adasına gitmiş. Bu adada insanlar hep eski günleri konuşuyor, geçmiş hatıralarla yaşıyorlarmış. Kimse bugünü görmüyor, kimse geleceğe bakmıyormuş. Zeren, burada bir zaman sonra içini bir hüzün kapladığını fark etmiş.

Son adada ise sadece bir küçük çocuk varmış. Çocuk, çimenlere uzanmış, gökyüzüne bakıyor ve kelebekleri izliyormuş. Zeren yanına oturmuş ve sormuş:

“Burası hangi ada?”
“Burası Şimdi Adası,” demiş çocuk gülümseyerek. “Zamanın gerçek yüzü buradadır. Çünkü sadece şimdi elimizde vardır.”

Zeren bu sözle birlikte birden elindeki gümüş tüyün tekrar parladığını fark etmiş. Tüy, yavaşça havalanmış ve onun kalbine doğru süzülmüş. Tüy kalbine dokunduğu anda Zeren, tekrar Gökköy’e dönmüş.

O günden sonra Zeren zamanın kıymetini bilerek yaşamaya başlamış. Sabretmiş ama zamanı boşa harcamamış. Geçmişe saygı duymuş ama orada takılı kalmamış. Geleceği düşünmüş ama en çok da “şimdi”yi yaşamış.

Ve her çocukla karşılaştığında onlara şöyle dermiş:

“Zaman, bir hediyedir. Onu ne aceleye getir, ne de geçmişte kaybet. En güzeli, onu şimdide sevgiyle yaşamaktır.”

Ve böylece Zeren’in masalı, Bilge Çınar’ın dallarında rüzgarla fısıldanmaya devam etmiş…

Benzer Masallar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz