Masalı Dinlemek için tıklayın.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil vadilerle çevrili Sessiz Köy’de Elif adında zeki, hayalperest bir kız çocuğu yaşardı. Elif’in ailesi oldukça yoksuldu; babası yıllar önce büyük bir fırtınada denize açılmış ve geri dönememişti. Annesiyle birlikte küçük bir kulübede yaşıyorlardı. Geçimlerini, kulübenin önündeki bahçede yetiştirdikleri sebzelerden ve tek inekleri Pamuk’tan sağladıkları sütle sağlıyorlardı.
Bir yıl, köyü büyük bir kuraklık vurdu. Bahçeleri kurudu, Pamuk da artık süt veremez oldu. Annesi üzülerek Elif’e dönüp şöyle dedi:
— Elif, artık Pamuk’a bakamayız. Onu satıp un, yağ alacağız. Hadi yavrum, onu pazara götür.
Elif gözyaşlarıyla Pamuk’un boynuna sarıldı. Fakat ailesini aç bırakmamak için annesinin sözünü dinleyip yola çıktı.
Pazara giden yolda yaşlı, uzun sakallı, garip kıyafetli bir adamla karşılaştı. Adam gülümsedi:
— Merhaba küçük hanım. Bu güzel inek için sana çok özel bir şey vereceğim: sihirli fasulyeler.
Elif şaşkınlıkla baktı:
— Sihirli mi?
— Evet, bu fasulyeleri gece ay ışığında toprağa dikersen, sabah göğe uzanan bir sır bitki büyüyecek. Cesur biriysen, o bitkinin seni nereye götüreceğini görürsün.
Elif tereddüt etti ama adamın gözlerindeki ışıltı ona güven verdi. Pamuk’u verdi, keseyi aldı ve eve döndü.
Annesi sinirlenmişti:
— Ne? Üç fasulye mi? Elif! Bu ne çocukça bir şey!
Üzgün Elif, fasulyeleri kulübenin arkasındaki toprağa dikti. Gece olunca gökyüzünde dolunay pırıl pırıl parlıyordu. Elif yattı ama uykusu kaçtı. Sabah ilk ışıklarla birlikte dışarı çıktığında gözlerine inanamadı: Fasulyeler dev gibi bir sarmaşık olup gökyüzüne doğru yükselmişti!
Merakı ağır bastı. Küçük bir çanta hazırladı, ekmek, biraz peynir ve su aldı. Tırmanmaya başladı. Sarmaşık sanki onu taşımak için yaratılmıştı. Bulutların üzerine çıktığında karşısında altın kubbeli, bembeyaz mermerli bir saray gördü. Sarayın etrafı gökyüzü kuşlarıyla doluydu ve rüzgarlar melodiler mırıldanıyordu.
Elif temkinli bir şekilde ilerledi. Saraya vardığında, dev gibi bir kapı açıldı. Kapının ardında bir gökyüzü devi bekliyordu. Fakat bu dev, korkutucu değil, huzur vericiydi. Adı Vardion idi.
— Hoş geldin cesur çocuk, dedi dev. Bu krallık yıllardır insanlar tarafından unutuldu. Ama sen… sen farklısın.
Elif şaşkındı ama korkmuyordu.
Vardion anlatmaya başladı:
— Bu saray, zamanında insanlar ve devler arasında dostluk simgesiydi. Fakat açgözlü krallar sihri ele geçirmek isteyince insanlar dünyaya geri döndü, devler yalnız kaldı. Şimdi bu sarayın koruyucusu benim, ama artık yalnızım. Sihir, iyi kalpli birinin eline geçmeli.
Dev, Elif’e üç görev sundu:
- Rüzgar Ormanı’ndaki kaybolmuş müzik taşını bulmak,
- Altın Kuş’un yuvasına ulaşmak ve yumurtasını korumak,
- Unutulmuş Kitap Odası’ndaki kalbi yeniden parlatmak.
Elif hepsini kabul etti.
Görevler
İlk görevde, rüzgar gibi hızlı hayalet kedilerle yarıştı, melodilerle konuşmayı öğrendi. Müzik taşını ormanın en yüksek ağacında buldu ve devin kalbine umut taşıdı.
İkinci görevde, Altın Kuş’un yumurtasını çalmak isteyen karanlık gölge kuşlarıyla savaştı. Yumurtayı geri getirdiğinde, kuş minnetle tüylerinden birini verdi — bu tüy dilek gerçekleştiriyordu.
Üçüncü görev en zordu. Unutulmuş Kitap Odası, sarayın en derin yerindeydi ve korkularla yüzleşilen bir yerdi. Elif kendi yetersizlik korkusuyla, yalnız kalma korkusuyla, babasını bir daha görememe korkusuyla karşılaştı. Fakat sevgisi ve cesaretiyle, o kalbi yeniden parlatmayı başardı.
Dönüş ve Mucize
Vardion gözyaşları içinde Elif’e teşekkür etti.
— Artık sen Gökyüzü Sarayı’nın gerçek koruyucususun. Bu tüyü yere dik. Gökyüzü ile yeryüzü arasında bir köprü kurulsun.
Elif döndüğünde fasulye sarmaşığı yok olmuştu. Ama tüyü bahçeye dikti. Sabah olduğunda, yerde kristal gibi bir göl belirdi. Gölün içinde Elif’in yaptığı iyilikleri yansıtan sahneler vardı. Artık insanlar göle baktıklarında umutla doluyordu.
Ve bir sabah, gölden babasının sesi geldi:
— Elif… kızım… seni gökyüzünden izliyorum. Gurur duyuyorum.
Elif’in gözleri yaşla doldu. Artık ailesi yokluk içinde değildi. Bahçeleri sihirle yeşermeye başlamıştı. Göl, köye bereket getiriyordu.
Elif, gökyüzü ile yeryüzü arasında bir köprü kurmuştu. Ve o günden sonra her çocuk, cesaretle hayal kurduğunda, gökyüzü biraz daha yaklaşır oldu.