Yıldız Tozunun Dansı

Kalbindeki ışıkla yıldızları uyandıran Mira’nın büyülü yolculuğu.

Çok ama çok eski zamanlarda, gökyüzünün henüz daha maviye alışmadığı, karanlığın da henüz korkunç değil merak uyandırıcı olduğu günlerde, uzak bir diyarın tepesinde küçük bir köy yaşardı: Serenya. Bu köy, diğerlerinden farklıydı. Çünkü Serenya’da doğan her çocuk, kalbinde bir parça yıldız taşıyarak dünyaya gelirdi.

İnsanlar buna “Gece Işığı” derdi.

Ama bu ışık görünmezdi. Ne kandil gibi yanardı ne de gölge düşürürdü. Yalnızca rüyalar esnasında parlar, kalbin en derin yerinden göğe ince bir ışık huzmesi gibi yükselirdi. Köylüler bu ışığın gökyüzündeki yıldızlara karıştığına inanır, bu yüzden her gece dua eder, yıldızlara teşekkür ederlerdi.

Fakat yıllar geçtikçe insanlar dua etmeyi unuttu. Yıldızlar sanki hep oradaymış gibi davranmaya başladılar. Gökyüzü sıradanlaştı, rüyalar sessizleşti, çocukların kalbindeki o yıldız parçaları yavaş yavaş sönmeye başladı.

Ta ki Mira doğana dek.

Mira, sessiz bir gecede, ay ile yıldızlar arasında sıkışmış bir anda dünyaya geldi. Gözleri henüz açılmadan önce bile yüzünde bir gülümseme vardı. Onun rüyaları doğduğu andan itibaren parlaktı; herkesin unuttuğu o “Gece Işığı”, Mira’nın kalbinde yeniden yanmıştı.

Ama köydekiler, bu ışığa alışık değildi artık. Mira’nın gözlerinden taşan parıltı onları rahatsız etti. “Çok hayalperest,” dediler. “Biraz daha dünyayı öğrenmesi gerek,” dediler. Ve Mira büyüdükçe, onun düş gücünü törpülemek için ellerinden geleni yaptılar.

Mira yine de vazgeçmedi. Her gece yatağına yattığında, içindeki yıldız parçasını hissetti. Rüyalarında gökyüzünde dans eden parıltılarla konuştu. Onlardan biri, adı Solon olan yaşlı bir yıldızdı. Solon ona şöyle dedi:

Mira bu sözleri anlamasa da içinden bir şey onun gitmesi gerektiğini fısıldadı. Ve bir sabah, herkesten gizlice, köyden ayrıldı. Yanına yalnızca büyükannesinin eski sandığından bulduğu bir pusula aldı. Ama bu pusula kuzeyi değil, en çok parlayan ışığı gösteriyordu.

Mira dağları geçti, ormanları aştı. Rüzgâr ona eski şarkılar fısıldadı. Nehirler, yıldızların bir zamanlar nasıl şen kahkahalarla akıp gittiğini anlattı. Ve sonunda gökyüzünün altına, bir zamanlar yıldızların doğduğu yere ulaştı: Unutulmuş Parıltı Vadisi.

Orası… sessizdi. Göz alabildiğine gri, solgun bir toprak. Ortasında bir çukur; içinde sönmekte olan bir avuç yıldız tozu.

Mira, çöküp kalan bu ışıkların önünde diz çöktü. Ellerini yıldız tozuna uzattı ama hiçbir şey olmadı. Sonra Solon’un sesini yeniden duydu:

Mira gözlerini kapattı. Kendini düşünmedi, yıldızları düşündü. Sonra köydeki çocukları… Her biri içindeki yıldız tozunu kaybetmişti. Onlara bir şarkı söylemek, onlara ışığı yeniden göstermek istedi.

Ve Mira, kalbinde hiç öğretmediği bir şarkıyı söylemeye başladı. Sesi önce çatallandı, sonra gökyüzüyle birleşti. Şarkısı yükseldikçe çukurdan parıltılar sıyrıldı, yıldız tozları dönmeye başladı. Gri vadinin rengi gümüşe döndü, sessizlik şarkıya, yalnızlık dansa dönüştü.

O anda yıldızlar yeniden canlandı. Gökyüzü derin bir nefes aldı, ilk kez gülümsedi.

Ve Mira oracıkta gözlerini kapattı. Ama uyumadı. O artık gökyüzüne karışmıştı. Solon’la birlikte parlayan bir yıldıza dönüştü. Onun ışığı o kadar parlaktı ki, köydekiler bile fark etti.

Yıllar sonra çocuklar yine rüya görmeye başladı. Onların içindeki yıldızlar, artık susmuyordu. Çünkü gökte bir yıldız vardı ki her gece başka başka hayaller fısıldıyordu: Mira’nın Yıldızı.

Benzer Masallar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz